Toparlanmam 1 ders saatini aldı benden. Anca kendime gelebilmiştim. Şuan 10 dakikalık aradaydık. Derin bir nefes aldım ve elimden geldiğince dik yürümeye dikkat ederek okula girdim.
Koridorda yürürken Oğuz'u gördüm. Bana doğru yürüyordu. Yanıma geldi ve "Bugün gelmeyeceksin sanmıştım. Hasta falan mısın, biraz solgun görünüyorsun?" diye sordu.
Oysa ki kendimi, toparladığıma epey inandırmıştım. Ama başaramamışım işte. Onun olduğu her yerde hep kaybetmiştim.
Gülümsedim ve "Yeni uyandım... Alarmı erteleyip erteleyip durdum sürekli. Ve hâlâ uykum var. Sınıfa çıkıp bir 5 dakika daha kestirsem iyi olucak." dedim gözlerimi ovuşturarak.
İnanmış olmalı ki "Bundan sonra sana uykucu demeliyim sanırım. Hadi git zil bitmeden." dedi ve uzaklaştı.
Derin bir nefes vererek yukarı çıktım. Sınıf çok dolu değildi. İçimde bu cümleyi kurarken bile o an geldi aklıma ve yeniden tüylerim ürperdi. Sanırım gerçekten de dediğim gibi düşünmeyi bırakmak için uyusam iyi olucaktı.
Ama uyursam, uyursak geçer mi?
Bence geçmez. Sadece kendimizi kandırır dururuz. En sevdiğimiz şeydir zaten bu. Kendini Kandırma, İnkar, kaçma...
Düşünmemeye çalıştım. Yüzlerce sayfa kitap okumuşum ve gözlerim yorulmuş diye hayal ettim ve bir süre sonra derin bir uykuya daldım.
Uyandığımda ders coğrafya idi. Hocanın cetveli sağ olsun kafama gelen mükemmel darbe sayesinde ayılmıştım. Ayıldığım gibi de cam kenarındaki sırıtarak bana bakan Simgeyi görmüştüm. Gözlerimi kapadım ve sanırım hoca bunu yanlış algıladı. Söylenerek masasına gitti ve haritayı çıkardı.
"Bugün aranızdan beş kişi seçeceğim. Tahtaya astığım dünya haritasından bir ülke göstereceğim. Siz de bilmeye çalışıcaksınız. Hayır, direkt biliceksiniz." dedi kaşlarını çatarak.
Kesin ilk beni kaldırır diye düşündüm içimden ama beni şaşırttı üç başka kişi kaldırdı. 2 si yakın bir yer göstermişti ama hoca kabul etmemişti. Diğer kişi doğru bilmişti. Hoca bana baktı. Dedim bu sefer kesin beni kaldırıcak ama yine kaldırmadı. Resmen benle dalga geçiyordu.
Kaldırdığı kıza Afrika kıtasındaki Sudan'ı sordu. Ama tamamen alakasız bir yer seçti kız. Avusturalya'yı gösterdi kendinden gayet emin bir şekilde. Bir an için kendimi sorguladım. Hoca kıza öyle bir bakış attı ki ben bile korktum buradan. Sözlü falan hayal olmuştu artık kız için.Bu kez beni kaldırdı. Ama şanslıydım, harita bilgim bayağı vardı. Sordu ve doğru bildiğimi görünce yüzü kızardı resmen. Ya da ben abartıyorum sanırım. Her neyse sonunda bu işkence gibi geçen ders bitti ve öğle arasına girdik.
Eslem, Özgür, Oğuz, Doruk, Pelin, Başak komple dışarı çıktık. Sanırım dünden sonra grup olmuştuk. Grup demek ne kadar da tuhaf gelmişti. Eskiden bir arkadaşı bile olmayan benim şimdi bir sürü arkadaşım vardı. Ama her ne olursa olsun sonuçta bu benim hayalimdi ama ben hiç mutlu değildim.
Neden mutlu değildim?
Sanırım artık önemsediğim şeyler değişmişti. Kalabalıkta olmaktansa yalnız olmayı seçmiştim böylelikle kimse yaptığı şeylerle beni üzemezdi.
Eslem için durum farklı tabii. O benim kardeşim. Beni üzecek hiçbir şey yapmaz ve yapmalarına da izin vermez. Beni üzen şey onu da üzer çünkü. Aynı şey benim için de geçerli. Birbirimizin saçlarının teline zarar gelmesine izin vermeyiz. O abimden, Buluttan, annemden sonra en önemsediğimdi. Başkası da yoktu zaten. Olamazdı.
Düşüncelerimden sıyrıldım ve diğerleri gibi bahçedeki çardaklardan birine oturdum. Herkes herkesle konuşuyordu. Çok ses kalabalığı vardı ama yine de bunu sevdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENDİNİ KANDIRMA
Ficțiune adolescențiSadece 17 yaşında bir kız çocuğuydum. Tüm bu yaşanılanları hak ediyor muydum? Sanmıyorum. Kimse hak etmezdi. 10 yaşından beri her gün annem ve babamın kavgalarıyla açıyordum gözlerimi. İlk başlarda o kadar da korkutucu değildi hiçbir şey ama zamanla...