Aşk'ın İhaneti B:5

33 18 4
                                    

Alina bizi neredeyse tüm okulu gezdirmişti ama gezdirdiği hiçbir yer aklımda kalmamıştı. Öyle bir boşluktaydım ki, öyle bir kararsız kalmıştım ki. Kim dost? Kim düşman? Nasıl ayırt edecektim?

Aklım ile verdiğim savaş beni çok yoruyordu. Hiç kimseye bir şey yapmamıştım. Kimseye zararım olmamıştım. Neden hayatımda hiç tanımadığım, hiç görmediğim bir kız beni öldürmek istiyordu. Hem de beş yüz yıl öncesi için. Ben sadece yirmi bir yaşındaydım. Beş yüz yıl önce ben yoktum ki...

"Arthur'a ne dedin?"
"Korkacağı bir şeyler dedim."
"Korktu mu?"
"Korkutamayacağım hiç kimse yok benim. Alina!"

Bu sesler, ben bu sesleri nasıl duyabiliyordum. Arka boş, önüm, sağım, solum... Etrafımda hiç kimseler yoktu. Allah'ım deliriyor muyum yoksa?

"Tamam bu kadar senaryo yeter. Ég skipa þér að gleyma öllu sem ég hef látið þig gera. Gleymdu öllu sem þú sagðir við Arthur og farðu langt í burtu frá þessum skóla eða jafnvel borginni." (Sana yaptırdığım her şeyi unutmanı emrediyorum. Arthur'a söylediğin her şeyi unut ve bu okuldan, hatta şehirden uzaklaş.)

Bu bir kurt özelliğiydi. İnsanları duyabiliyordum. Ellie'nin söylediği onca şey Alina yüzünden miydi? Neden? Ben Alina'ya ne yapmıştım ki bana böyle davranıyordu? Neden bana ihanet etmişti?

"Arthur, iyi misin?"
"Dokunma bana!" Karşımdaki Benjamin'di, ürktüğüm için sesim bu kadar yüksek çıkmıştı. "Özür dilerim dostum. Çok kötü şeyler oluyor." Ellerini omuzuma koyup, yakınlaştı. "Ne oldu kardeşim?" Dudaklarımı aralayıp her şeyi anlatacaktım ki aklıma benim duyduğum gibi onların da duyabileceği gelmişti. Sessizce, "Eve gidince her şeyi anlatacağım." Dedim.

Otobüse binene kadar hiç konuşmadık. Çünkü öyle bir haldeydim ki Benjamin'in enerjisini emmiştim. Alina'dan bu ihaneti beklemiyordum. Ondan gerçekten de hoşlanmıştım. Bir kez daha kimseye kalbimi açmamam gerektiğini anlamıştım.

Otobüs sonunda gelmişti. O kadar bekletmişti ki az kalsın sinirden kilometrelerce yolu yürüyecektim. Otobüse binip her zamanki cam köşesine geçmiştim. Kulaklığımı takıp "Adele - Lovesong" Şarkısını açmıştım. Ne zaman dinlesem hayatım bir şerit gibi önümden geçiyordu. Gözlerimi kapadım ve yerini göz yaşları almıştı. Hayallerimin bir kez daha yıkılmasını istemiyordum. Bir kez daha vazgeçmek istemiyordum. Biliyorum uzun bir yolum var. Hatta bir sürü engeller çıkacak karşıma ama bu engel aşılamayacak kadar zordu...

Benjamin ağladığımı ne kadar fark etse de karışmıyordu. Çünkü her zaman ağlamak rahatlatır derdi. Ve lanet olsun ki haklıydı. İçimde biriktirdiğim sorunlarım sadece dışa akıyordu. Otobüsten indikten sonra Benjamin'e markete gideceğimi söyledim. Anahtarı verip markete doğru yol aldım. Hem ne zaman yürüyüşe çıksam kafam da ne var ne yok hepsi boşalıyordu. Kısa süreliğine bile olsa...

Market evimize yakındı. Markete girdikten sonra kahve reyonların oraya doğru yöneldim. "Arthur?" Tanıdık bir ses ve bütün dertlerimi ortadan kaldıracak bir ses, "Ali ağabey!" Ali ağabeyimi gördükten sonra koşarak sarıldım. Ali ağabey bizim küçüklüğümüzün kahramanıydı. Benjamin ile neredeyse onun elinde büyümüştük. Türk Askeri olduğu için yanımızda kalamadan Türkiye'ye dönmüştü. Ve ailesi sürekli emekli olacak artık buraya dönecek diyordu ama biz fazla inanmıyorduk çünkü o kadar büyük bir vatan aşkı vardı ki. Bırakmasına rağmen tekrardan asker olmuştu. Bu seferde öyle olacağını sanıyorduk ama gerçekten de emekli olmuştu. 1.93 boylarında, siyah saçlı ve aynı göze sahipti. O kadar çok kaslıydı ki her geçen gün daha çok ağırlaşıyor daha çok kaslanıyordu. Her ay bir büyük beden elbise almak zorunda kalıyordu. Çok iyi bir insandı.

karanlık aşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin