6. HASTANE

795 109 49
                                    

Klimadan çıkan soğuk hava tüylerimi diken diken etti. Derince yutkunurken yeni aldığım spor ayakkabılarımı izlemeye devam ettim. Bir çift ayakkabıya üç bin beş yüz lira vermiştim. Bunu alırken yanımda heyecanla oradan oraya koşturan Dağhan da vardı.

Ancak şimdi yoktu.

Bir anons geçti. Gözlerim hoparlöre kaydı.

"0 NEGATİF KAN ARANMAKTADIR. GRUBU UYUŞAN KİŞİLER LÜTFEN ACİL 2'YE GİTSİN. ACİL DURUM! 0 NEGATİF KAN ARANMAKTADIR..."

Hastaneler beni üşütürdü.

Yine de şimdiki gelme nedenim sadece kendi sağlığımdan dolayı değildi. Günlerdir kendimi yiyerek beklediğim ilk ve tek hastane randevusuydu bu.

Dağhan gelebilirdi.

"Bu doktorun işi neden bu kadar sürdü bu sefer?" diye homurdandı yanımda oturan Timuçin. Kollarını göğsünde bağlamış tamamen yayılarak oturmuştu. Yanında boş bir yer daha vardı ancak öyle bir yayılmıştı ki kimse gelip oturamıyordu. Tipi belalı biri gibi durduğu için -ki öyleydi zaten- bir Allah'ın kulu yanımıza oturmak için izin istememişti.

Yorgun gözlerle ona baktım ve köşeye yaslanmaya devam ettim.

Dağhan kaybolalı dört gün olmuştu.

Tek bir haber bile yoktu. Görüldüsü hala aynıydı. Timuçin, ufaktan araştırmaya başlamıştı bile. Ondan bile haber çıkmamıştı.

Endişeliydim.

Şu dört günde doğru düzgün uyuyamamıştım bile. Her gece kafamı yastığa koyduğum anda aklıma Dağhan'ın yüzü geliyordu. Acaba nerede, ne halde, nasıl hissediyor diye düşüne düşüne kendimi hasta etmiştim. Sadece dört günde on yıl yaşlanmış gibiydim. Kemiklerim ağrıyor, başımdaki ağırlık gittikçe büyüyordu. Dün gece kabusuma bile girmişti. Kabusumda Dağhan öldürülmüştü ve bir ormanlığa atılmıştı. Boğazı kesilmiş bedeniyle bana bakarken, "Neden beni aramadın?!" diye bağırıyordu. Ona ağlayarak bakmak dışında hareket edemiyordum. Sonra onun katili arkamdan gelip kolunu boğazıma sarıyor, aynı ona olduğu gibi benim de boğazımı kesiyordu.

Kabusum burada bitmişti.

O kadar etkilenmiştim tüm sabah ağlamıştım. Şiş gözlerle kalkınca Timuçin'den bir ağız dolusu azar yemiş, banyoya postalanmıştım. Benim bu hallerimi saçma buluyordu. Yüzünde artan memnuniyetsizliğin tek nedeni kaybettiğini düşündüğü parasıydı.

O da benimle kalıyordu. Dağhan'ın odasında yani. Bir delilik yapacağımı düşündüğü için dibimden ayrılmamıştı. Haklı mıydı haksız mıydı ben de emin değildim. Polise giderdim o kesin. Bunu engellemek istemişti galiba... Anlam veremiyordum. Şuan her şey mantıksız geliyordu.

Timuçin günlerdir laf arasında kaçmış olduğunu söyleyip duruyordu. "Daha önce de yapmıştı kahpe. Yine birini buldu ve kaçıp gitti." derken bana öyle acımasızca bakıyordu ki ağlamamak için kendimi sıkmak zorunda kalıyordum. Sonra o ağlama hissi nefrete evriliyor, elimdeki çatalı Timuçin'e saplama hissini şahlandırıyordu. Timuçin bunları çok iyi görüyordu. Benim halime kahkaha atıyor ve, "Saf." diyordu acımasızca. "Çok safsın Tilki. Onca yaşadıklarına rağmen hem de."

Ben onun aksini düşünüyordum.

Dağhan'la yıllardır aynı evde kalıyorduk. Onun her hareketini bilirdim. Düşünce şeklini ezberlemiştim. Hangi olayda nasıl tepki vereceğini de bilirdim.

Dağhan korkaktı. O yüzden güvenmediğinin peşinden gitmezdi. Hayatı paradan daha önemliydi ve kumar oynamayı sevmezdi.

Benimle değilse o büyük işlere asla girmezdi. Onun dayanağı bendim.

Verus | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin