7. KAYITLAR

738 105 45
                                    

Karakolun olduğu yola girdiğimizde derince yutkundum. Olduğum yerde titrememek için çaba sarf ettim. Timuçin'in dediği cümlenin oluru var mıydı? Ne demek istemişti? Bir şeyler mi biliyordu?

Gerçek bir polis karakoluna getirdiği için içeridekilerinde gerçek polis olduğu kesindi. Ne diyeceklerse desinler yalan olma olasılığı yoktu.

Arkamı dönüp kaçmak istedim.

Timuçin, yol kenarındaki boşluğa park etti arabasını. Gergince koltuğun kenarını tutarken gözlerimi ileriye diktim. Kaldırımda insanlar yürüyordu. Elindeki dondurmayı yiyen kadını izledim. Yanındaki adam kolunu omzuna atmıştı. Gülerek konuşuyorlar ve yürümeye devam ediyorlardı. Mutlulukları içimdeki bir yeri bulandırdı.

Burada ölecek gibi hissederken dışarıda rahat yaşayan insanlar vardı.

"Tilki," diye mırıldanma geldi yanımdan. Bakamadım. Onun eli çeneme dokundu ve zorla kendisine çevirdi. Yanan gözlerim siyahlarıyla buluştu. Yüzü gergindi. Eli öncekine nazaran daha nazikti ama yine de canım yandı. Hem de çok. "Sen zekisin ama yine de uyarayım. Polislere garip garip şeyler deme. Seni zorla tutmuyorum zaten yanımda. Kendi isteğinle dibimdesin ama yine de..."

Parmakları sıkılaştı. Boş gözlerle onu izledim. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Sıcak nefesi tenimi yalarken yutkundum. Ciddiydi.

"Bana yanlış yapma Tilki," dedi tehditkar bir sesle. Çenemi daha çok sıktı ve alnının alnıma değeceği kadar yaklaştı. Bu sefer acıyla bir nefes vermeden edemedim. Lanet olsun. "Bunu yanına bırakmam. Beni yakarsan ardımdan seni de yakarım."

"Biliyorum. Boşuna uyarma." diye fısıldadım. "Neler yapacağını çok iyi gösteriyorsun. Boşuna korkma."

"Korkmak mı?" dedi elini okşayarak çenemden çekerken. O ara histerikçe gülmüştü. Bu sefer siyahlarında eğlenceli bir ifade vardı. Düz düz ona bakmak dışında hareket etmedim. "Ben korkmam Tilki. Olacakları söyledim sadece. O şikayet etmeye çalıştığın polisler bana dokunamaz."

Kaşlarım havalandı. Bu adamı o kadar uzun aralıklarla görüyordum ki nerede kimlerle neler yapıyor bilmiyordum. Kendine güvenen tavrını neye borçluydu?

Timuçin boşa sıkmazdı. Beni de korkutan buydu.

"Sana bir tehdit değilsem ikide bir beni tehdit edip durma." dedim sert sesimle. Daha da geri çektim bedenimi. Timuçin beni izlemek dışında tepki vermedi. "Hayır seni tanımasan benden korkuyorsun da sindirmeye çalışıyorsun diyeceğim de beni ne kadar kolayca ortadan kaldırabileceğine şahit oldum. Olmasam..." Aklıma gelenlerle miden çalkalandı. Timuçin'in dudakları yukarı kıvrıldı ve elini uzatıp saçlarıma dokundu. Yavaş hareketlerle okşamaya başladığı anda arabanın kapısını açıp kaçmak istedim.

Dokunma!!

"Zekisin derken bundan bahsediyordum." Aptalsın da diyorsun ama. "O gördüklerin şimdiye hiçbir şey oldu Tilki. Ama iyi yanından bak. Genişleyen çevrem sayesinde küçük fahişeyi hemen bulup yanına getirebilirim. Sevin, Tilki. Benim güçlenmem senin işine gelir."

Hiç de öyle hissettirmiyorsun, Timuçin.

Düşen yüzümle ona baktım. Uzun saçımı kulağımın arkasına atarken, "Hadi girelim karakola." diye mırıldandı. Yorgun argın gözlerimi ondan çektim. Araba anahtarını cebine atarken kendi kapısını açmıştı. Burası bir caddeydi ve karşı tarafa park etmiştik. Bende yavaşça kapıyı açarken sıcak havanın yüzüme çarpmasına izin verdim. Yaz sıcağı yakıcıydı ancak içimi yakan yaz sıcağı değildi.

On metre ilerimizde yaya geçidine doğru yürürken Timuçin yanıma geldi. Yan yana on kişi kadar insanın yanına geldik ve biraz arkada durduk. Başıma şapka alsaydım keşke, diye düşündüm insanların haline bakarken. Bir kızın elinde starbucks bardağı vardı. Buzlu çilekli içecek gözüme güzel gözüktü. Eve gidince eve sipariş verse miydim?

Verus | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin