gözlemlenemeyen dünyanın sonu

7 3 1
                                    

Gök gürüldüyor, bizlere yaşam veren sabah yıldızı kendi içinde çatlaklar oluşturup ufalanıyor; Güneş'ten kopan kayalar yeryüzüne yağıyor. Çok değil, birkaç saate mavi gezegen karanlığın ve soğuğun pençesine düşecek. Bu seni korkutmasın nar çiçeğim; kırık taştandır güz döneminde yaptığım kulübenin damı, kim bilir ne kıyametler gördü de sarsılmadı. Senden tek isteğim çabucak pencereleri kapatıp kelebekleri dışarıda tutabilmen, bilinir ki onlardır şuh giyinip kan ile beslenen. Çek perdeleri, tut nefesini; aç gözlerini, kes nefesimi. Bu daracık kulübede sığınabileceğimiz tek şey birbirimizin merhameti. Görmemeliyim, bilmemeliyim tuğlalar arasından sızan kelebekleri.

Dışarıdaki dünya her saniye karanlığa bulanırken yanan mumların ateşinde gezdiriyorum parmaklarımı, sinir uçlarımı ısıya feda ediyorum, daireler çizerken latince şiirimi söylüyorum. Ben hayallerle dans ederken korkunç bir siyaha bürünüyor gözlerin; içinde kaybolmaya bayıldığım kehribar renkli, ihtiras ile alev alev yanan gözlerin artık simsiyah. Yine de merak etmeden duramıyorum, gözlerini örten bu renk sahiden siyah mı yoksa mavinin en koyu tonlarında mı boğuluyorsun?

Elime bir meşale alsam gözlerindeki mühür kalkar da görebilir misin sevgimi? Peki ya mumları söndürsem, hapishane hücresini anımsatan odada yankılanan kalp atışlarımı mı duymak istersin? Bir çiçeği koparmanın kaç yolu vardır dersin?

yue'nin kısalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin