Bir kaç saat sonunda en nihayetinde uçak yolculuğu sona ermişti. Personellerinden birinin Prens'i uyandırmasıyla Sanji kafasını Zoro'nun omzundan kaldırıp esnemişti."Günaydın, Prensim."
"Günaydın, Bay Kılıç Ustası."Sanji, Zoro'ya tatlı bir gülümsemeyle baktı ve yavaşça koltuktan kalkıp uçaktan indi. Zoro da onu takip etti. Sonunda o ülkeye gelmişlerdi, Surg'a.
Zoro, burayı avucunun içi gibi biliyordu, Lakin Sanji'nin burayla ilgili bilgisi ise çok azdı. Çünkü sadece çocukluğunda görmüştü burayı. Ardından Judge tarafından; Cora'ya gönderilmişti.
Bu yüzden Zoro tam burada, Sanji ile birlikteydi.Şuan gitmeleri gereken yer ise, Judge'in sarayıydı. Sanji, koruması ve bir kaç saray personelini almak için iki araba geldi. Lakin; Prens arabaya binmek istemiyordu. Her ne kadar yolu hakkında bilgisi olmasa da, saraya yürüyerek giderek burayı keşfetmek istiyordu. Prens, diğerlerine bakarak;
"Siz, arabayla gidebilirsiniz. Ben bu civarları biraz keşfedeceğim. Sorun olur mu?"
Bir kaç personel ilk önce itiraz etselerde, Sanji onların yanında gelmelerine gerek olmadığını söyledi. Ardından Kılıç Ustası araya girdi:
"Bende geleceğim. Yalnız gitmeniz iyi olmaz, Prensim."
Sanji gerek olmadığını söylese de, Kılıç Ustası reddetti ve ardından diğer personeller arabayla uzaklaştı.
"Yolu gösterir misin, Bay Kılıç Ustası?"
"Yapacağım, Prensim."İkili yaklaşık yarım saat yürüdüler ve sonunda bir çıkmaz sokağa girdiler. Ardından oradan çıkıp bir süre yürüdüler. Sonrasında ise, yine bir çıkmaz sokak. Yaklaşık 3 çıkmaz sokak daha gördükten sonra sonuncuya girdiler. Kılıç Ustası sürekli kayboluyordu. Ancak, son girdikleri çıkmaz sokakta bir şeylerin ters olduğunu sezmişti Zoro. Hemen Prens'in bileğini kavrayıp onu çekiştirerek koşmaya başladı. Sanji ne olduğunu anlayamamıştı.
"Bay Kılıç Usta-"
"Sessiz olun, Prensim."Prens, Kılıç Ustası'nın bu sözü üzerine hiç ağzını açmadı. Yaklaşık 5 dakika kadar koştuktan sonra bir mağazaya attılar kendilerini.
"Konuşabilirsiniz, Prensim."
"Sorun nedir? Neden aniden koşmaya başladık?"Sanji'nin bu sorusu üzerine Zoro, Sanji'nin kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Zoro, takip edildiklerini seziyordu. Ve öyleydi de. Mağazadaki insanlar, çok geçmeden ikilinin etrafına toplandılar. Her biri, imza ve benzeri şeyler için yırtınıyordu. Zoro, tekrardan Prens'i hafiften çekiştirerek mağazadan çıkardı.
"Saraya gitmeliyiz."
"İki saattir yanlış yollara sapıyoruz, Bay Kılıç Ustası. Birinden yol için yardım istesek?"
Zoro'nun yüzü gerginlik ve az dozda utancın da verdiği hisle kızarmıştı.
"Haklısınız, Prensim."
İkili, bir kaç vatandaşa yol sordular. Ardından saraya doğru yol almaya başladılar. Kalabalık sokaklardan geçerlerken, Zoro bir yandan dikkatlice gözleriyle etrafı kolaçan ediyordu. Şanslılardı ki, kalabalıktan dolayı kimse Prens'i fark etmemişti. Bir kişi hariç. Fakat ardından bir ses duyuldu. Bir silah sesi. Prens sendeleyince o sesin hedeflediği bölge belli olmuştu. Prens'in bacağı.
Zoro, saniyesinde silahın sahibini kanlar içinde yere yığmıştı. Aynı saniyeler içinde Sanji'de dizlerinin üzerine yıkılmıştı.
Zoro hemen Sanji'nin yanına koşup onu kucağına almıştı. Bacağından kanlar damlarken, Sanji sıkıca Zoro'ya tutunuyordu. Zoro, hızla koşarken kalabalık kitle şoka uğramıştı. Şaşırtıcı ki, Zoro yoldan sapmadan; dakikasında saraya ulaşmıştı. Sanji'yi hemen sarayın revirine alıp tedaviye başladılar.
