Zoro çoktan uyanıp saray bahçesinde antrenman yapmaya başlamıştı bile. Sanji de yeni yeni uyanıyordu. Gözlerini yavaşça kırpıştırdı ve yatakta doğrulup esnedi. Duvardaki saati inceledi biraz. Ardından kalkmak istedi. Ayaklarını yere bastığında giren ani sızıyla birlikte hatırladı dün aldığı yarayı. Kalkmak için birine ihtiyacı vardı. Kısık ama duyulabilir bir sesle personellerden birine seslendi. Biri geldi. O gelen, Sanji'nin kişisel asistanı sayılırdı. Sanji, çocukluğundan beri tanırdı onu. Çokta iyi biriydi.
Adam gelip Prens'in koluna girdi. Ardından yavaşça kaldırdı. Biraz uğraşla da olsa banyoya ulaştılar. Sanji yüzünü yıkadı ve banyodan çıktılar. Giyinme odasına gidip Asistanın da yardımıyla Sanji giyindi.
Nihayet alt kata indiklerinde, kahvaltı hazırlanıyordu. Bu akşam, İchiji (kırmızı kafa) ve niji (mavi kafa) da saraya gelecekti.
Sanji, asistanından onu bahçeye çıkarmasını istedi. Saray bahçesine çıktılar. Ardından banklardan birine oturdular. Biraz uzakta Kılıç Ustası antrenman yapıyordu. Yine ter damlaları vücudundan süzülüyordu. Normal bir insana göre gayet yapılıydı. Aslında yakışıklıydı da. Bir çok hayranı olduğu belli oluyordu. Sanji bir kaç dakika onu izledi.
Prens yavaştan acıkmaya başlamıştı, ancak o masada yemek istemiyordu. Kasabaya inmekte tehlikeliydi onun için; Kılıç Ustası ile birlikte gitse iyi olurdu. Fakat onu rahatsız etmek de istemezdi. Bacağındaki yara hâla sızlıyordu, ve Sanji buna rağmen dayanabileceğini düşündü. Yavaştan, bacağındaki sızıyla birlikte kapıya doğru ilerledi. Zaten yakın sayılırdı. Bir kaç dakika yürüdü ve sonunda saraydan çıktı.
Bacağındaki acı yavaştan dayanılmaz hâle geliyordu. Peki, umrunda mı? Hayır. O masaya oturmaktansa ölmeyi tercih ederdi Sanji. Yaklaşık yarım saat sonra kasaba merkezine inmeyi başardı. Lakin bacağındaki yara inanılmaz sızlıyordu. Vücudunu titretiyordu âdeta. Bir kaç adım daha attığında tökezleyip yere kapaklandı. Kapaklandığı anda acıyla inledi ve tutmaya çalıştığı göz yaşları sırayla süzüldü.
O sırada sarayda:
Bütün saray Prens'i arıyordu. Odasında yoktu, banyoda yoktu, bahçede yoktu... Hiç bir yerde yoktu. En son, Asistanı onunlaydı. Fakat onu da saraya çağırdıklarından dolayı, Prens bahçede yalnız kalmıştı. Onu tek görebilecek kişi Kılıç Ustası idi. Ancak o da antrenmanlarıyla fazlasıyla meşguldü. Herkes telaşlanmıştı. Judge'in ses tonundan siniri anlaşılıyordu. Bir personel gidip Kılıç Ustası ile konuştu:
"B-bay Zoro! Prens'i gördünüz mü?"
"En son şurdaki bankta oturuyordu?"
Dedi Kılıç Ustası, bir yandan da bankı işaret ederken.
Ardından personel, Prens'in kaybolduğunu açıklamıştı. Kılıç Ustası hemen ayaklandı. Bir kaç personelle birlikte kasabayı aramaya gittiler.
Tekrar Sanji'ye dönecek olursak;
Prens yere düştüğünde, bir kaç kasabalı ona yardım etti ve kaldırdılar. Hemen karşıdaki küçük lokantaya taşıyıp bir sandalyeye oturttular. Sanji başını masaya koydu ve biraz soluklandı. Bandajları hafiften açılmış ve yarası biraz kanıyordu.
Bir süre sonra kasabalılar Prens'in başından ayrılmış; sadece lokanta sahibi ve küçük torunu kalmıştı. Lokanta, çok müşteriye sahip değildi. Küçük kız ufak adımlarla Prens'e doğru ilerledi. Onu seyretmeye başladı. Prens hafiften soluk mavi gözlerini küçük kıza çevirdiğinde, küçük kız utanıp hemen mutfağa kaçtı. Sanji tekrar gözlerini kapattı.
Bir kaç dakika sonra; küçük kız elindeki çorba kasesini dökmeden taşımaya çalışıyordu. Nihayet Sanji'ye ulaştı ve kaseyi masaya koydu:
"Acıkmış olabileceğinizi düşündüm, Bayım"
![](https://img.wattpad.com/cover/351015261-288-k143011.jpg)