~5~

480 57 1
                                    

Bu aralar bölümleri geç yazabilirim kusura bakmayın. Zaten okuyan 3-5 kişi var onlar için yazıyorum. Keşke bir az daha ilgi verseniz o zaman daha hevesli yazardım😔

Yine de okuyan her kese teşekkür ederim😘

Yine kafam çok kötü acıyordu. Kafamın içi darma duman olmuştu. Gözlerimi yavaşça açmaya başladığımda başka bir odadaydım. Bu oda çok karanlıktı. Muhtemelen hiç pencere olmadığı içindi. Bu da galiba önlem amaçlıydı. Yattığım yataktan dikelirken kapının ağzında yere oturmuş telefonunda bir şeyler yapmakla uğraşan adam hemen bana döndü. ''Uyandın mı?'' dedi kaşlarını hafifçe kaldırıp beni baştan aşağı süzerek. Sert ve öfkeli bir şekilde onun gözlerinin içine baktım. O ise hızlı bir şekilde telefonunu kapatıp ayağa kalktı. Telefonunu arka cebine koyup hızla bana yaklaştı. Derince bir yutkunmama rağmen hâla öfkeli bakışlarımı silmemiştim yüzümden. Ben yatakta ayaklarımı aşağı aslamış ona bakarken o bana yaklaşınca kafasını kafamın hizasına indirdi. İkimizin nefret dolu bakışları buluştuğunda arkaya doğru gitmek istedim ama bunu yapmadım. Karşımdakı kişi beni tekrar ayaklarımdan başıma doğru süzüp alayla güldüğünde kafamı yana çevirip sesli nefes alıp verdim.

''Bana bak çocuk!'' deyerek sağ eliyle sola dönderfiğim çenemden tutup kafamı kendine doğru döndürdü. Çenemden sertçe tutması acıdığı için kaşlarımı kırıştırmama  neden oldu. O ise çenemi bir az daha sert tutup yüzümü benden daha yukarıda olan kafasına doğru kaldırdı ve sözlerine devam etti ''Bir daha sözümü dinlemezsen her şey şimdiki gibi güzel olmaz!'' Sesinin tonunu deminkinin aksine yükselderek ''Anladın mı?'' dedi. Ben ise hiç bir eşy söylemeden öfkeyle derin derin nefes alarak gözlerine baktım isyankar bir şekilde. ''Anlamazsan anlatırım merak etme'' sesinin tonunu daha da alçalttı. Sonra sert bir şekilde tuttuğu çenemi yine sert bir şekilde bırakıp kapıya doğru gitti.
Kapıyı yine açık bırakmasını geri döneceği anlamına geldiğini biliyordum.

Ve haklıydım. Bu sefer keşke olmasam desem de haklıydım. Geri döndü ama elinde kocaman bir takvim vardı. Takvimi benim yatağıma bıraktı ve yine gitti. Bir kaç saniye sonra geri döndüğünde ise elindeki çiviyi duvara tutup elindeki çekiçle onu divara berkitti. Bunu yaptıktan sonra yatağıma bıraktığı takvimi alıp çividen astı. Takvimde kasım ayı vardı sadece. Cebinden çıkardığı  siyah renkteki keçeli kalemin kapağını açtı. Sonra takvimde bu günü işaretledi - 1 kasım. Sonra hemen bana doğru dönüp çokta yüksek olmayan bir tonda ''Doğum günün ne zaman?'' diye sordu. Deminden beri şaşkın şaşkın onu izleyen ben ''hıı?'' diye cevap verince ''Doğum günün ne zaman diye sordum, aptal!'' dedi sesini yükselterek. Ben ''Neden soruyorsun?'' dediğimde çekincen bir sesle bana bakıp derince bir nefes alışının ardından ''Sana doğum gününü sordum, çocuk. Sadece cevap vermek senin görevin sana soru sorma hakkı vermedim'' dedi. Ben ise bu sefer şakın bir şekilde 26 kasım dedim. Hemen takvimde 26 kasımı da işaretledi daireye alarak.

Elindeki kalemin kapağını kapattığında ''Ne yapacaksın?'' diye sordum. Bunu duyunca kaşlarını sinirli bir şekilde kıvırıp bana doğru adımlamaya başladı. Yanıma yaklaştığında ayaklarım yukarı çekip duvara yaslandım. Kafasını tam kafamın karşısına getirdiğinde aramızda sadece bir kaç santim mesafe vardı. Sonra kafasını kulağıma indirdiğinde yüzümde dokunduğu yerlerde bir ürperti hissedip derince yutkundum. ''Bana soru sormayı bırak ufaklık, yoksa daha fazla beklemeden seni öldürürüm'' deyip hemen geri çekildi. Gözlerimi kaldırıp onun gözlerine baktım ve bir kez daha derinden yutkundum. Bana son bir kez ''Anladın mı?'' dedikten sonra kapıya doğru gitti. Dışarı çıkıp kapıyı kilitledi.

Kapkaranlık olan bu oda kapının kapanmasıyla daha da karanlıklaştı. Ve ben şimdi Selimle Mustafayı düşünüyordum. Bunca zaman geçmişti acaba bana inanmışlar mıydı o gün? Acaba ne yapmıştılar? Amcama haber vermişlerdir umarım.

Selimin ağzından:
~Fıratın kaçırıldığı akşam~

-Mustafa, nerdesin? Ulaşabildin mi Fıratın amcasına?

-Hayır açmıyor. Ne yapcaz?

-Bilmiyorum, Mustafa, bilmiyorum. Ben evlerine geldim şu an burda da yok.

-Belki de şirketi aramalıyız.

-Numarayı biliyor musun?

-Hayır.

-O zaman?

-N'apayım yani daha yaratıcı fikrin var mı...

-Dur Mustafa Fıratın amcası arıyor- Mustafayla aramayı bitirip hemen Fıratın amcasından gelen aramayı cevapladım.

-Alo

-Alo. Evet oğlum beni aramışsın bir şey mi oldu?

-Evet efendim! Fırat kaçırılmış- telaşlı bir şekilde hemen konuya girdim.

-Ne? -karşımdakı adam oldukça şaşkındı.

-Efendim lütfen bir şey yapın.

....

Hepimiz evde bekliyorduk. Polisler evi araştırıyorlardı. Bazıları eğer kaçıran ararsa diye telefonun başında bekliyorlardı. Ve kaç saat sonra ne arayan ne de soran oldu.

''Nerdesin oğlum?'' amcası telaş içinde başını tutmuşdu. Mustafa da artık bir aptallık etmiyot yerinde durmuş bekliyordu.  İlk defa Mustafanı bu kadar üzgün görüyordum. Hatta ağlayıp her şeyin onun yüzünden olduğunu söyledi. Ben onu teselli edip bunların onun yüzünden olmadığını söyledim.

Artık fazla geçti bu yüzden biz de evimize gittik.

Umarım iyisindir , Fırat. Her nerdeysen umarım iyisindir.

Bu gün (Fıratın ağzından)

İyi değilim. Korkuyorum. Burada daha ne kadar tutulacağımı bile bilmiyorum. Kaçabileceğimi bile sanmıyordum artık. Peki o takvim ne içindi? Hiç bir şey bilmiyorum. Burda  bir mahkum gibi yaşamak istemiyorum.

Umarım beğenmişsinizdir. Sıkıldıysanız özür dilerim. Bir az kısa bir bölüm oldu. Ama telafi ederiz. Yeni bölümlerde görüşürüz. Şimdiyse bir vote rica etsem😘







Revenge (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin