~14~

361 46 1
                                    

''Özür dilerim''

Bu iki kelimenin ardından ne deyeceğimi bilmiyordum. Üstelik bu kadar yakın mesafeden gözlerinin içine bakmak o kadar da kolay değildi. Gözlerimi gözlerinden ayırarak yere bakmaya başladım. Ne yapmalıydım? Bir şey demeli miydim? Kahretsin niye özür diliyorsun ki benden?

''Bir şey demeyecek misin?''dedi aklımdakı sorulardan uyandırarak beni. ''Ne? Efendim? Be..ben mi? Ben ne demeliyim?''dedim afallayarak. Ben gözlerinin içine bakarken benden daha uzun olduğu için kafasını eğerek gözlerime bakan adam gözlerini hafifçe kırparak dudağının kenarını kıvırdı ''Boşver, hiç bir şey söyleme. Öylece kal olur mu?''dedi hafif bir tonda. Baktım gözlerine bende gözlerinin kahverengisinin işindeki küçük çizgileri farkedecek kadar. Bir anda irkilip kendimden kenara ittim onu. Beklemiyor olmalı ki benim hafif bedenim onun kaslı bedenini arkaya itebilmişti. Arkaya bir kaç adım gittikten sonra durarak bana baktı. ''Ne yapıyorsun sen ya?''dedi kaşlarını şaşkınlıkla çatıp ağzını azcık açık bırakarak. Sesinden öfke yoktu bu defa. Sadece şaşkınlığın kurduğu cümleydi.

''Bana o kadar yaklaşma!''dedim bakışlarımı ondan kaçırarak.
''Neden? Nolurmuş?''kafasını hafif yana eğerek bana baktı tek kaşını kaldırarak.
''Korkuyorum''dedim yüzüne zor da olsa bakıp. Ama değdirmedim gözlerimi gözlerine. Biliyordum çünkü fazla bakamayacağımı. Biliyordum gözlerine baktığımda tam olarak korku olmasa da ne olduğunu anlamadığım bir hisle gözlerimi kaçırdığımı. Ve bu durumda en iyisi sadece uzak durmaktı. Ben uzak durdukça bana yaklaşması karnımda garip bir şeyler  hissetmeme neden oluyordu. Kızardığımı hissedebiliyordum ve bunu o görsün istemiyordum.

''Korkuyor musun?''dedi kaşlarını masumca kıvırarak. ''Evet''dedim ben de onun gibi yapıp. Hemen dikelip bana doğru çok az yaklaştı ''Neden korkuyorsun benden?''dedi üzgün bir tonda ''Ben sadece özür diledim'' bu sözlerinin ardından gözlerimi tam gözlerine diktim. Gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir duygu vardı. Başka bir şey vardı. Pişmanlık mıydı, çaresizlik miydi bilmiyorum. Ama şimdiye kadar kimse öyle bakmamıştı bana.

''Ben..yani sen..sen bir şey yapmadın''dedim hâlâ gözlerine bakarak. ''O zaman neden korkuyorsun benden?''
Çok garip değil miydi? Bana benden korkmalısın değen o değil miydi? O zaman şimdi neden, neden ondan korkmamı sorguluyor?

''Benden kormalısın demedin mi bana?''dedim bu defa kendinden emin bir şekilde ona bakarak. Yüzü bir anda tamamen düştü. Kendini sorgular bir hâle geldi. Bir süre öyle bekledikten sonra ''Ben..ben aslında..o..uzun zaman önceydi, yani şimdi-''-''Ne değişti?''diyerek kestim zaten devamını getiremeyeceğini bildiğim sözünü. Hiç bir şey deyemedi. Öylece kaldı. Çok açık ki bir şey değişmişti ama bu soruyu sormak da yanlıştı belki. Çünkü emindim o bile bilmiyordu neyin değiştiğini. Ve bu durumda ben kendi verdiğim soruya zorla cevap aramayacaktım. Bu yüzden de odadan çıkarak mutfağa gittim.

Kurtuluş yolu hep gitmekti. Çünkü, en çaresiz zamanda gitmek bazen her iki taraf için de iyidir. Ama bazen... Bazen sadece kalmak gerekir. Çünkü kimi zaman giden haklıdır kimi zaman kalan. Ama eğer bir giden varsa o zaman hep gideni suçlarlar. Oysa suçlu hep giden miydi? Neden giden hep suçlu olur? Kalanın suçu yok muydu?  Ama bazen her ikisi gider. Eğer her ikisi giderse o zaman hiç başlamaya deymezmiş demektir. Hiçbiri haketmemiştir zaten. Hiçbiri haketmemişse ikisi de haketmiştir demektir.

Ve bir de arkasınca gelen var. Arkadan gelen ya suçludur ya da suçlu olduğunu sanandır. Çünkü suçsuz olan ve ya öyle sanan hiç bir zaman arkadan gelmez.

Arkamdan geldi. Sanki deminki olay hiç yaşanmamış gibi geçip kendine kahve yapmaya başladı. Bende hiç bir şey olmamış gibi mi davranmalıyım? Evet bir de hiç bir şey olmamış gibi davranmak var her zaman en iyi kaçış yoludur.

''İster misin?''dedi elindeki kahveyi yukarı kaldırarak. ''Oluur'' dedim sadece. Bana sormasını beklemiyordum bu yüzden yüzümde şaşkınlık vardı. Masada onu beklerken elindeki iki kahveyi de masaya bırakıp karşımda oturdu. Dakikalarca bir şey konuşmadan öylece kahvemizi yudumladık. Ne yapmalı olduğumu bilmiyordum. Üstelik bir şey yapması gereken de ben değildim.

...

Odamda öylece bekliyordum. Neden sadece onu düşünüyorum. Neden kulaklarımda sadece ''Özür dilerim'', ''Hiç bir şey söyleme. Öylece kal olur mu?''cümleleri dönüyor ki? Hayır atmak istiyorum kafamdan onu. Yüzünü silmek istiyorum kafamdan. Ama bana o kadar yaklaşması da aklımdan gitmiyor.

''Ne düşünüyorsun?''dedi kapının ağzında durmuş kim bilir ne zamandır orda bekleyen adam. ''Hiiç..'' dedim ''..hiç bir şey düşünmüyorum''. ''Tamam güzel o zaman''diyerek sırıttı. Bu günlerdeki tavrını anlayamıyordum. Neden bir anda bana bu kadar iyi davranıyor bilmiyordum. Katil olmadığımı düşündüyünden mi? ''Onun kim olduğunu söyleyemez misin?''dedi bana masum masum bakarak. Gözlerinde ilk defa bu kadar çaresizlik görüyordum. ''Anlamadım?''dedim oysa anlamıştım. Bazen de safa yatmak gerekir kaybetmemek için. ''O gün ordakının kim olduğunu biliyorsun!''dedi ''Ama söylemiyorsun'' bunları söylerken kendimi apaçık belli eder şekilde yutkundum, gözlerimi kaçırdım gözlerinden. ''Kimi koruyorsun Fırat?''dedi oldukça sakin sabırlı bir sesle. Şimdiye kadar bana bir şey sorarken hep bağırırdı oysa şimdi? Neler oluyor ona?

Kimi koruduğumu bende bilmiyorum. Ama galiba kuzenimi koruyordum ve umarım onu korumuyorumdur.

''Ben kimseyi korumuyorum''dedim yüzümü yana dönerek. Farketmesem de her şey belli oluyordu çok. ''Tamam o zaman ona bir şey demek ister misin?''dedi arkasına dönüp kapıyı işaret ederek. Merak ediyordum ne kadar daha çaresiz olabilirim diye. Karşımda kızının katili arayan o babayı- Ferit abiyi gördüyümde dilim tutuldu adeta. Söyleyebileceğim bir şey yoktu. Emindim çünkü eğer katili bulurlarsa öldürecektiler. Acı çekmişti onlar da. Bir nevi haklıydılar da. Ama ya kuzenim? Ya kardeşim kadar sevdiğim kuzenim? Ona bunu yapabilir miydim ben? Ben bunu ona yapamazdım.

''Ferit abiye her şeyi anlattım'' dedi ''Sadece seni bekliyor Fırat. Ona katilin kim olduğunu söyle!'' Ferit abiye baktım gözlerini dikmiş ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu. Ama söyleyecek bir şey yoktu. Ne diyebilirdim ki? Sessiz kaldım. En çaresiz seçimimi yaptım sadece sustum. ''Söyle Fırat!''dese de Ferit abi bağırarak ben sustum sadece. Biliyorlardı onlar benim bildiğimi. Ama demeyeceğimi bilmiyorlardı. ''Bulucam onu Fırat! Koruduğun kişiyi zaten bulacağım''dedi Ferit abi bana öfkelenerek. ''Ve bulduğumda da..''sonunu getirmediği bu cümlenin ardımdan bir az bekledi ardından odadan çıktı sinirili bir şekilde. Gittiğinde çıkış kapısının sert sesi duyuldu. Ferit abi yine gitti. Bulabilir miydi gerçekten? Bu soruyu kaç kez sordum kendime.

Koraysa yüzüme baktı sadece. Bakışı bile acıtıyordu kalbimi bana sanki 'neden söylemiyorsun? Neden?''der gibi haykırıyordu ama yüzünde en ufak öfke kırıntısı bile yoktu. İçi içini yiyordu eminim ama bana bir şey demiyordu.

Bir gün bunlar geçecek işte hepsi geçecek. Ya ölecek ya da çıkacağım burdan. Ölürsem sorun yok da çıkarsam ilk işim kuzenimle konuşmak olacaktı. Eğer katil olmazsa o zaman doğru söylemiş olurum ama ya katil gerçekten oysa? Ben ne yaparım o zaman? Bunu onlara nasık söylerim ya da nasıl söylemem?




Revenge (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin