''Hey baksana'' diye seslendim odamın yanından geçen adama.
''Ne var?''kaba bir ses tonuyla cevapladı. ''Ben tualete gitmek istiyorum. ''Yine mi?''deye oflayıp yanıma geldi. Elimdeki kelepçeyi açtı. ''Hadi git. Bak bir şeylere kalkışırsan seni öldürürüm.''dedi beni lavaboya doğru iterken. ''Zaten iki hafta kalmış.. '' diye dudağımın altında mızmızlanıp kelepçenin elimde iz bırakan yerini ovuştura ovuştura lavaboya gittim.Bir kaç dakika sonra dışarıdan hiç bir ses gelmediğini fark ettim. Kapıyı açıp lavabodan çıkarak etrafa göz gezdirdim. Nerde bizim bay kaba adam? Ortalıkta gözükmüyor. 'Bu bir fırsat mı? Yoksa beni öldürmek için bahane mi arıyor?'diye düşünüp duraksadım. Bir kolumdakı derisi kopmuş, kıpkırmızı kızarmış, bana acı veren yara izine bir de dışarıya çıkan kapıya baktım. Ne olabilir ki en fazla? Öldürür mü? Zaten iki hafta sonra öldürmeyecek mi? Ne fark eder ki? Şu an en azından bir şansım var.
Dışarı kapıya doğru yöneldim. Bu kapıdqn çıkacaktım ve özgürdüm. Sessizce ilerleyip kapının desteğini hafifce aşağı indirdim. Kapı açıldığında dışarı çıkmak istiyordum ki burnuma duman kokusu doldu. Evden mi geliyordu? Evde ne yanıyordu ki? Hızla geri döndüm kapıyı öyle bırakarak. Mutfağın kapısında durduğum an gözlerime inanamadım. Ocaktan perdeye uangın düşmüştü. Koray ise yerde nefes nefese kalmış kriz geçiriyordu. Ferit abinin Korayla ilgili dedikleri aklıma geldi. Astımı mı vardı? Yangın görünce kriz de geçiriyordu. Hayır, ben ne yapacağım şimdi?
Dönüp çıkış kapısına baktım. Sonra önüme döndüm. Onu bu halde bırakamazdım. İlaçları rafta olmalıydı. Kaç kez ordan alırken görmüştüm. Mutfağın en üst raflarını açıp bir bir baktım. Sonunda bulduğum ilacı hızla Korayın yanına getirip ağzına sıkmaya çalıştım. Yerde yatıyor olan adamı zorlukla kaldırıp duvara doğru söykedim. ''Hadi ilacını getirdim bak, al ilacını!''deyerek ilacı hafifçe ağzına sıktım. İlacı sıkarken bir az olsun kendine gelen adam hâlâ kriz geçiriyordu. Ateşten olsa gerekti. Hemen yanına oturup başını omzuma koydum. Elimi omzuna götürüp okşamaya başladım.''Tamam geçti, her şey yolunda, bir şey yok'' deyerek onu kendisine getirmeye çalıştım.
Ben onu okşarken önümüzde hâlâ yanmakta olan perdeye baktım. Bana o geceyi hatırlattı. O gün hep oturup birinin beni kurtarmasını beklemiştim. Evet ben ben ordan hiç çıkmadım babam beni kurtarana kadar. Hayır hayır ben hiç kimseyi öldürmedim. Bunu hatırlamanın sevinciyle yanımdakı henüz tam olarak kendinde olamayan adama dönüp ona sıkıca sarıldım. Sarıldım, ta ki sarıldığım adamın halsiz bir sesle ''N'apıyorsun sen?''demesine kadar. Hemen geri çekilip ''Şey ben, ben aslında...'' ''Yangını söndürsene seni aptal'' deyerek hemen ayağa kalktı. Bu kaba adama iyilik de yaramıyor ha. O yangını söndürürken ''Ben seni kendine getirmeye çalışıyordum ya! Yangını nasıl söndüreyim.'' Sonra dodağımın altında geveleyerek ''Teşekkür etmen gerekirken... aptal?''deyip sinirle güldüm.
Bana doğru dönüp baktığında bir anda sinirim korkuya dönüştü. ''Ne dedin sen?''diye üstüme gelmeye başladığında ''Ben..bben bir şey demedim''deyerek geriye gittim. ''Ne dedin dedim'' deyerek durmadan üstüme geldiğinde ben de durmadan geriye doğru gidiyordum. ''Ben şey yani özür dilerim. Öyle demek istemedim'' deyip hemen dönüp arakama koşmak istemiştim ki kahrolası duvar nasıl gelmişse oraya döner dönmez kafamı duvara çarpıp alnımı tutarak yere oturdum.
Acıyan alnımı elimle tutup oflarken kulağıma dolan kahkaha sesi aniden kafamı kaldırmama neden oldu. Gülüyor muydu o? Nasıl olur? Ben rüyada mıyım? O gülebiliyor muydu? Hem de bu kadar içten... Hepsi kafamı çarptığım için miydi?
''Bu kadar güzel gülüşün olduğunu bilsem kafamı daha önce çarpardım'' dedim ayağa kalkarak. Bunu söylememle deminden beri güzelce gülen adam güzünü yine astı. Buzdolabından buz alıp elime verdi ''Al kafana koy'' dedi sert olsa da nedense bana yumuşak gelen tonda. ''Neden beni düşünüyorsun ki? Öldürmeyecek misin sonuçta?''dedim buzu elinden alarak. ''Peki sen neden beni düşünüyorsun ha?''yüzünü yüzüme yaklaştırarak ekledi ''Öldürmeyecek miyim seni sonuçta?'' Şaşkınlıkla ona baktım. Evet neden yaptım ki, gidebilirdim.
''Ben ne düşünmüşüm ya seni?''dedim yalancı bir tonda. Mutfaktan dışarı çıkarak kapıyı işaret etti kafasıyla ''Neden gitmedin o zaman? Ölümden kaçmak varken sen neden seni öldürecek kişiyi kurtarmayı seçtin? Söyle, neden yanında bekleyerek krizinin bitmesini bekledin?'' Bir anda afallayarak ''Ben..ben..sadece..ben yani..'' ''Sen ne?''diye yaklaştı bana yine. Derince yutkundum. Bana yaklaştığında konuşamıyordum. Ağzımı kaç kere açmama rağmen tek bir kelime çıkmayınca bana bir az daha yaklaştı aramızda çok az mesafe kalacak kadar. ''Sen, sen, sen ne işte?'' Bu kadar yaklaştığında kalp atışlarım yükseldi bir anda. Dayanamayıp iki elimi de göysüne koyarak arkaya ittim onu sertçe. Bana şaşkınlıkla baktığında ''Bana öyle yaklaşma, korkuyorum'' dedim.
''Korkuyor musun?''dedi hafifçe gülerek. ''Evet ne var?''dedim yarı sinirli bir şekilde. ''Neyden korkuyorsun?''diyerek başını sağ omzuna doğru hafifçe eydi. ''Senden'' dediğimde bana doğru bir az daha yaklaşarak ''Benden mi korkuyorsun?''deyerek sırıtmaya başladı. ''Bbana yaklaşma!''diye afallayarak arkaya doğru adımladım. Bu sefer arkaya dönmeyecektim yine kafamı çarpmak istemem.
''Yaklaşırsam nolur?'' Bu cümlednin karşısında derinden yutkundum. Hiç bir şey söyleyemedim ama ben çoktan duvara yaslanmış o ise benim üstüme gelmeye devam ediyordu. Gidecek bir yer kalmamıştı artık. Onunla aramızda ise sadece bir adımlık mesafe vardı. Bu mesafeyi deyerlendirip hemen sağa dönüp gitmek istiyordum ki sol elini hızlıca sağ omzumun hizasında duvara bastırtı. O an kalp atışlarımın şimdiye kadar hiç bu kadar yükselmediğini fark ettim. Yerimde tekrar ona doğru döndüm. Bana daha yakındı. Gözlerimin tam içine baktığında ''Ne yapıyorsun sen?''diyerek kaşlarımı korkuyla düyünledim. Başını sol omzuma doğru yaklaştırdı. Sıcak nefesini boynumda hiss ettim. Saç telleri boynuma dokunurken bana çok alçak bir ses tonuyla ''Ne yapmamı istersin?''deyip hafifçe geri çekilip yeniden yüzüme baktı. Ben de şaşkınlıkla ona baktım.
Başımı kolunun altımdan geçirerek hızlıca odama doğru kaçtım. Onun ise arkamdan hafifçe sırıtmasını fark edememiştim. Odamda yatakta otururken o da odaya geldi. Bana doğru yaklaşıp kelepçeyi eline aldı. ''Bir şey söyleyeceğim...kelepçeyi diğer elime taksan olmaz mı?''deyerek yüzüne baktım. ''Neden''diye sorduğunda ''Şey diğer elimi acıtıyor da'' sonra hemen ''Ama istemiyorsan boşver'' dedim. ''Tamam'' dedi. Diğer elimi ona doğru uzalttım. Kelepçeyi elime bağladıktan sonra odadan çıktı.
Sabah gözlerimi açtığımda hemen elime baktım. Kelepçe yoktu. Hiç birinde. Hatta yara olan elime merhem sürülmüştü. Bunu o kaba adam mı yaptı?
Odanın yanından geçtiğini gördüğümde hemen kapıya doğru koşup ''Kelepçeyi neden çıkardın?'' diye sordum. Bana rağmen yoluna devam ede ede ''Takmamı mı tercih edersin?''dedi. ''Yok hayır yani kaçmamdan korkmuyor musun?''dediğimde ''Kaçmadın ya''dedi ve ardından yine ilerlemeye başladı. Ben de onun ardınca hızlı hızlı giderek ''Evet ama ya kaçarsam, hiç korkmuyor musun?''dedim. Aniden arkasını dönmesiyle göyüslerimiz bir birine dokunacak kadar yaklaştı. İlk şaşkın olsam da hemen arkaya doğru bir adım attım. ''Ben senin kaçmandan hiç korkmadım. Ayrıca kaçarsan seni bulurum.''dedi. Bunun ardından ben de ''Biliyor musun ben bir şey hatırladım'' dedim sevincek bir sesle. Kaşlarını çatarak bana baktı. Ben de sözüme devam ettim ''Ben o gece kimseyi öldürmedim. Buna adım kadar eminim''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge (bxb)
RomanceKoray ailesinin intikamını almak peşinde olan bir katildir. Fırat ise Korelin intikam için kaçırıldığı bir kurbandır. Ama Korel daha Fıratı öldüremeden bir şeyler planlar dışında gelişir.... ❗NOTU OKUMADAN BAŞLAMAYIN❗ NOT: Hikayeyi okumaya karar ver...