Selamünaleykümm.
Başlama tarihinizi şuraya rica ediyorum efenim.♡
•••
Önümdeki ekrana bakıyordum. Birazdan atanacağım yeri görecektim, yani 4 yıl zorunlu görev yapacağım ili. 4 sene önce Mardin'den İstanbul'a üniversite okumak için gelmiştim. Anaokul öğretmenliği okuyup mezun olmuştum. Atandığım yeri görmeme ramak kalmıştı. Sayfa yüklenince atandığım yeri gördüm. O an başımdan aşağı kaynar sular döküldü gibi hissettim. Vücudumu bir ateş sarmıştı. Atandığım yer Mardin'di. Böyle hissetmemin sebebi ise orada hâlâ son demlerinde olan törenin yaşatılmasıydı. Sözüm olsun o toprakları bir gün töresiz kılacağım.
Kaç kız çocuğu kefenle aynı renk olan gelinliği giymişti. Kaç aşık namus temizleme adıyla katledilmişti. Kaç kadın onun suçu olmamasına rağmen çocuk doğuramadığı için üstüne kuma getirilmişti. Kaç insan bu töre denen ilet yüzünden canına kıymıştı. Artık bunlar çok yaygın olmasa da bir zamanlar böyle bir şey vardı. O topraklarda o insanların kanı akmıştı. Aslında şu zamanlarda Karaman'lar aşireti ve onun emrindeki diğer aşiretler olmazsa töre denen şeyi yaşatan olmazdı.
Allah'tan iyi bir ailem vardı. Kendimi savunabilmem için eğitim almıştım, silah eğitimi de buna dahildi. Kendi ayaklarımın üstünde durup kendi mesleğimi yapmam konusunda da her zaman yanımda olmuşlardı.Şimdi düşündüm de , madem oraya gidiyoruz orayı biraz şenlendirelim ama değil mi? Gidip uçak bileti bakmaya başladım. Üç gün sonraya bileti alıp annemlere telefon ettim.
Üç Gün Sonra
Buradayken tanıştığım ve aynı binada oturmuş olduğum 4 yıllık arkadaşlarımla birlikte havaalanına doğru gidiyorduk. Ezgi ve Melisle birlikte yani, onlar ev arkadaşıydı. Ezgi küt saçlı, esmer tenli ve güleç biriydi. Her şeyi dalgaya alabilen biriydi. Tabii bu özelliği birimizin bir derdi olana kadardı. Melis ise beyaz tenli, Ezgi'ye göre daha uzun olan saçları, gözlüğü ve yaratıcı esprileri vardı. Dışarıdan uysal gibi görünse de içeriden eli ağır ve sinirlendirilmemesi gereken biriydi. Havaalanının önüne geldiğimizde artık vedalaşma vaktiydi. Arabadan inmiştik. Ezgi bana doğru adımladı ve sarılmaya başladık.
Benden ayrılırken "Aşko bana oradan aşiretten birini ayarlasana." dedi. -Aşko kelimesini kullanmadan cümle kurmazdı.- Gülerek Melis'le sarılmaya başladık. Melis'te "Bana da buluruz değil mi Şilan? Ezgi'yle çifte düğün sözümüz var biliyorsun." dedi. Ben ise "Tabii canım bende zaten Kısmetse Olur sunucusu Öykü Serterdim." dedim. Gülüştükten sonra Melis "Mardin'e varınca bizi rahatsız etmeyi unutma Şilan." dedi. Cevap olarak "Zevkle, rahatsız edeceğimden emin olabilirsiniz." Artık ayrılmam için vakit gelmişti onları arkamda bırakarak, elimdeki valizlerle havaalanının içine doğru ilerledim.
2 Saat Sonra Mardin Havaalanında
Elimdeki valizlerle havaalanından çıktım. Aslında düşünüyorum da buranın gün doğumunu ve gün batımını çok seviyordum. O renklerin tonunun birbiriyle ahenk içinde oluşu çok güzeldi. Bir sorun vardı ki o doğuş ve batış arasında insanın ne yaşadığıydı...
Abim beni konağa götürmek için almaya gelecekti. Telefonu elime alıp "Azad Bıraye mınn " e tıkladım.(Bıraye mın=Abim)
Ş-Alo bıraye mın neredesin?
A-Alo Xwışka mın havaalanının ilerisindeki lokantanın yanındayım. Gördün mü beni?
(Xwışka mın=Ğuşkamın okunuşu böyle
Anlamı=Kız kardeşim)Ş-Gördüm bıraye mın kapat telefonu geliyorum.
A-Tamam Şilan'ım.
Abime doğru ilerledim birbirimize sarılıp arabaya geçtik. Yol boyunca annemlerin beni ne kadar özlediğini ve nasıl hazırlık yaptığını anlattı. Konağa doğru gelmiştik. Konağın kapısı hemen açılmıştı, sanırım yolumuzu gözlüyorlardı. Arabadan indiğim an annem bana doğru koştu. Onu görünce ben de aynısını yaptım. Bana sımsıkı sarılmıştı, sanki kokumu içine çekmek ister gibi saçımı kendine doğru getirip kokluyordu. Biraz sonra babam "Tamam Bedar ağlama bak kızımız geldi yanımızda artık." dedi. Annem ise "Ne yapayım Hazar Ağa kızım o benim." dedi. Babam ise tıpkı annem gibi bana sarılıp saçıma öpücük kondururken "Sanki benimde kızım değil Bedar." dedi. Bu söylediğine gülüştükten sonra içeriye geçtik. Tek tek tüm sülaleyle hoş geldin hoş buldunlaştıktan sonra sofraya geçtik.
Off sofrada sarmalar, içli köfte, kısır, çiğ köfte, tavuk pilav, gözlemeler, börekler... Kısacası yok yoktu. Şişene kadar yedikten sonra -zaten şişmek kısa sürdü- annemlere balkona çıkacağım biraz diye haber ettikten sonra kuzenim Delâl ile balkona çıktık. Delâl 18'ine yeni girmişti, buğday tenli ,koyu kahverengi saçlı ve ela gözlüydü. Saçları neredeyse beline kadar uzanıyordu. Daha çocukken bile saçlarını kestirtmezdi. Küçüklükten beri onu öz kardeşim olarak görürdüm. Küçükken ilk sorununda koşar yanıma gelirdi. Abla kardeş ilişkimiz vardı onunla.
Ben bunları düşünürken onunla sohbete başlamıştık. Bir süre sonra sohbetin en koyu yerinde, konağın kapısının önünden bir ses duyuldu.
"Rohat Ağaa oğlun hangi cesaretle kızımı kaçırır lann?"•••
Bölüm bittiğğ
Yıldızı parlatır mısın güzellikk 💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ Gülü-Berdel
Novela JuvenilBuna karşılık benim yaptığım ise sanki bir kara deliğe çekiliyormuş gibi o siyah gözlerine çekilmekti. O kadar tuhaftı ki gözlerine baktığım an sanki zaman durdu etraftaki hiçbir şeyi görmez oldum. Gözlerine tutuklu kaldım o an... Açık kumral saçlar...