yedi

657 94 55
                                    

sınıfa girdiğimde ve sırama oturduğumda kimseyle muhattap olmamak için başımı kitaplarımın üzerine yaslamak istemiş fakat yasladığım anda ise kitabımda hissettiğim kabarıklıkla kafamı geri kaldırmak zorunda kalmış, bunu yapamamıştım.

kitabımın arasında bir şey olduğunu belli eden kabarıklığa önce kaşlarım çatıldı şüpheyle ve şöyle bir etrafıma bakındım, herkes kendi halinde takılıp benden tarafa doğru bakmazlarken omuz silkmiş ve kitabımı açarak içindeki şeye bakmıştım. bunun bir çikolata olduğunu gördüğümde ise kaşlarım daha çok çatıldı ve çikolatanın yanına serpiştirilmiş bir not kağıdını gördüğümde ise onu çoktan elime almıştım.

kalp şeklinde katlanılmış kağıdı açtığımda ve düzgün el yazısıyla yazılmış bir not kağıdı ile karşılaştığımda tekrar etrafıma bakınmıştım. yeniden benden tarafa bakan kimseyi görmediğim için kağıdı açmıştım ki içinden bir şey kitabımın hemen üzerine düşüvermişti.

düşen şeyin de bir kolye olduğunu ve hemen ucunda iç içe geçmiş iki tane küçük kalpler olduğunu gördüğümde kalbim bu sefer heyecanla teklemişti.

sanırım bunları buraya koyanın kim olduğunu biliyordum. hem de çok iyi biliyordum.

bu yüzden yerimden kalktığımda ve ayaklarımın beni ona götüreceğini bildiğimden elimdeki not kağıdı ve kolyeyle okulun üst katına doğru ilerliyordum. yüzümdeki gülümseme ise asla oradan eksik olmaz iken bir kaç öğrencinin bakışlarını üzerimde hissediyordum.

normal bir zamanda olsaydık bu duruma utanır, canım sıkılır ve kendimi hemen sınıfıma atıp kafamı sırama gömerdim, fakat normal zamanda değildik, şu an herkesin bana bakmasından daha önemli bir mesele vardı.

onu görmeliydim.

sonunda sınıfların olduğu kattan çıkıp üst kata ulaştığımda duyduğum o tanıdık piyano sesiyle bildiğim tüm o yolları hızla geçmiş ve kendimi müzik odasının önünde bulmuştum.

kapıyı yavaşça aralayıp içeriye sızdığımda ve kendimi onun hemen boş bıraktığı alana otururken bulduğumda halen daha onun bu güzel piyano çalışına düşüyordum, ona bu denli aşık olmamak bile elde değildi. ona kapılıyordum ve sanki bir okyanusun dibindeymişim de onun o varlığı beni o dipten çekip çıkarıyormuş gibi hissediyordum.

piyanoyu çalmaya devam etti, parmakları tuşların üzerinde ahenkle oradan oraya savruldu ve ben bu sanat eserini sessiz bir şekilde sonuna kadar dinledim. son tuşlar ise elinden kayıp giderken bakışlarını bana çıkardı ve yüzündeki gülümsemesiyle beni kocaman izledi.

"geldin," derken bile aramızdaki bir boşluğu kapatıyor ve bana iyice yanaşıyordu. omzu omzuma değerken ve yüzü de tam dinimdeyken gözlerim hayranlıkla tüm yüzünde gezindi. bu çocuk benim sevgilimdi, benimdi gerçekten ve ben de onundum.

"gelmeliymişim gibi hissettim," diyerek fısıldadım, neden fısıldadım bende bilmiyordum fakat fısıldamaz isem anın büyüsü bozulacakmış gibi hissettim.

"o zaman iyi ki geldin güzelim," başını omzuna yasladığında kalbim heyecanla attı. uzun zaman olmamıştı aslında biz sevgili olalı fakat onunla sanki yıllardır sevgiliymişimde, bunu sürekli yapıyormuşum gibi hissediyordum.

kalbim ise her seferinde bir öncekinden daha da hızlı atıyordu.

yoongi bir süre parmaklarını yeniden tuşların üzerinde gezdirdi, bense tüm o zaman boyunca sadece onu ve tuşların üzerinde gezinen güzel parmaklarını izledim.

abandoned house : yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin