üç

702 101 79
                                    

bir önceki bölüme bakmayı unutmayın<3

-

ben park jimin, tüm hayatım boyunca bir daha asla onunla karşılaşmayacağımı, bir daha onun yüzünü asla görmeyeceğimi sanarken şimdi tam karşımda durup bana şaşkın bir şekilde bakan gözleriyle yüzleşmeye çalışıyordum. evet, en zor olanı da buydu.

fakat o an, o zamana kadar hiç hissetmediğim kadar güçlü ve dinç hissettim kendimi. sanki onunla yüzleşebilirmişim gibi geldi o zaman diliminde. korkmadım, üzülmedim veyahut ondan kaçmak dahi istemedim.

bu yüzdendir ki başım dikti, göz pınarlarıma gelen ıslaklık gitmişti ve en önemlisi ben onu zaten bir kaç yıl önce çoktan ardımda bırakmıştım.

namjoon'da sandalyesinden kalkıp elini bana doğru uzattığında tereddüt dahi etmeden bir kaç adımda yanına varmış ve uzun parmaklarını belime dolamasına izin vermiştim. yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümseme ise bu zamana kadar yaptığım en iyi sahte gülümsemelerimden biriydi sadece.

"işte öve öve bitiremediğim nişanlım," gülümsemiş ve beni tanıtmıştı. benim de ondan bir farkım yokken bana doğru elini uzatmış olan kadının elini tutuyor ve, "merhaba, ben jimin." diyordum.

"merhaba, ben de eunchae, tanıştığıma memnun oldum. namjoon oppa az önce öyle bir bahsetti ki senden... ben- bu kadar güzelini de beklemiyordum." kızın gülümsemesi kocaman ve içtendi, ben onun gibi gülümseyemediğim için maalesef - ki bu kesinlikle yanındaki adam yüzündendi - sadece tebessüm etmekle yetinmiştim. bunun bile gerçek olmadığını bile bile.

bakışlarım yoongi'ye kaydığında halen daha beni gördüğü için şaşkına benziyordu. onun bu haline gülmek ve ağlamak arasında gidip gelirken elini havaya kaldırmış, bana doğru uzatmıştı.

o eli tutmadım, ölsem bile o eli tutmazdım.

ona dokunmak bana kıyameti yaşatırdı.

eğer tutsaydım tam burada çocuk gibi yere oturur ve kesinlikle tepine tepine, bu zamana kadar hiç dökmediğim o yaşlarla ağlardım.

elini tutmayacağımı anlamış olacak ki gülüp saçlarına götürdüğünde gözlerim artık siyah olan saçlarında gezinmişti, bir aralar o saçların arasında benim parmaklarım geziniyordu.

"ah," namjoon durumu anlamış gibi ortaya atıldığında hiçbir şey demedim ve aklıma son anda onunla buraya iş için geldiğimiz geldi. yaptığım şeyin umarım ona olumsuz bir etkisi olmayacağını düşünerek durumu toparlamasını izledim sadece. "jimin, ben ve bir kaç arkadaşı dışında pek erkeklerle yakın temas kurmayı sevmez, kusura bakmayın."

kusura baksındı. elimi tuttuğu yıllara saysındı. gerçi sıkı da tutamamıştı ya o eli, beceremezdi böyle şeyleri.

"sorun değil," diyerek mırıldandı ve aynı benim gibi yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. "ben de min yoongi, tanıştığıma memnun oldum jimin."

keşke tanışmasaydık yoongi, keşke o zaman tanışmasaydık ve sen benim hayatıma girip beni böyle yerle bir etmeseydin.

tüm düşüncelerime tezat bir şekilde, "bende." diyerek mırıldanmıştım.

"oturalım artık, daha fazla ayakta kalmayalım." namjoon sandalyemi çekip oturmama yardımcı olduğunda ona küçük bir teşekkür etmiş ve sandalyeme oturmuştum. "senin için sevdiğin sushi'den sipariş verdim birtanem, sorun olmaz değil mi?"

"hayır bebeğim olmaz," masanın altından elini tuttuğumda varlığı bana güç veriyormuş gibi sımsıkı kenetliydi ellerimiz.

"eee jimin, anlatsana, siz nasıl tanıştınız? tam da namjoon oppaya bunu sormaya hazırlanıyordum, sen geldiğine göre sana sorabilirim." eunchae ellerini masanın üzerine koyup evlilik yüzüğünü görmeme sebep olduğunda boğazıma sanki yeniden bir düğüm dolandı ve gözlerimi hızla ondan çekerek namjoon'un gözlerine çevirdim. içimi resmen koca bir rahatlama kaplarken gülümsedim ve tanıştığımız zamanı getirdim aklıma.

abandoned house : yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin