yoongi geldiğinde ve beni parktan aldığında, o parktan beni kaç defa daha alacağını düşünür olmuş fakat sonra bunun bir daha asla olamayacağının farkındalığı yüzüme bir tokat gibi inmişti.
namjoon'la bu zamana kadar etmediğimiz kavgalardan birini etmiştik ve ben ona onunla evlenmek istemediğimi bir şekilde ayrılmak istediğimi söyleyince işler daha da karmaşık bir hale girmişti. onu kırmak hiç istememiştim, bu yöntemlere başvurmak istemiyordum, onunla tartışmak ve yollarımızı bu şekilde ayrılmasını hiç istemiyordum. ben zaten namjoon'un hayatımdan çıkmasını da istemiyordum ki... tek istediğim onunla kavga etmeden anlaşarak ayrılmaktı fakat işte sonumuz hiç beklemediğim bir şekilde böyle olmuştu.
onunla kavga ettikten hemen sonra ise yatışmak için balkona çıkması ve orada ne kadar sigara içtiğini bilmememe rağmen bir saatin sonunda oturma odasında boş boş duvarı izleyen benim yanıma gelmesi ve evden kovması ise beni şoka sokan bir diğer durumlardan biriydi.
git demişti, git, ayrılmak istiyorsan eğer git demişti fakat nereye giderdim? kime giderdim? benim kimim kimsem yoktu ki, benim ondan başka kimsem yoktu fakat bir şekilde onu dinleyip ayaklandığımda ve bulduğum bavula tüm eşyalarımı yerleştirip oradan ayrılmam çok uzun sürmemişti.
şimdi ise dediğim gibi, yoongi beni tekrar jungkook ve taehyung'un yanına götürürken kafamı cama yaslamış ve akıp giden yolu izliyordum. bir süredir yağmayan yağmur ise bugünü seçmiş gibi göğü bir çığlığa boğuyor ve bulutlar ne derdi varsa şakır şakır akıtıyordu.
fakat ben ağlayamamıştım. namjoon beni evden kovduğunda bile gözyaşı akıtmamış ve anlamadığım bir şekilde kendimi dizginleyerek oradan ayrılmıştım. şimdi bile bunu yapamıyordum.
"jimin," yoongi tüm o sessizliğe dayanamıyormuş gibi konuştuğunda ona doğru döndüm ve kendimi toparlayarak onu izlemeye başladım bu sefer. geçen bu arabadayken bu koltuğu nasıl yaptıysa şimdi bile aynıydı. hiç dokunulmamıştı. "bir şeyler söylemelisin."
"ne söylemeliyim?"
"bilmiyorum... ama konuş benimle, lütfen. sen sustukça ben daha kötü oluyorum." yan profilini izledim. yan profilinden bile ne kadar endişeli olduğu belli oluyordu. kaşları çatılmıştı, dişlerini sıktığı çenesinden bile belli oluyordu.
"bu gece..." diyerek koltukta biraz daha ona yanaştım. büyük ihtimalle araba kullanmasaydı çoktan üzerine çıkmış ve burnumu boynuna yaslayarak kendimi oraya adamıştım. "benimle uyur musun?"
yoongi yavaş yavaş bakışlarını bana çıkardı fakat sonradan araba kullandığını fark edip tekrar geri döndü önüne. önce hiçbir şey demedi fakat sonra yutkunmuş ve direksiyonu sıkıca kavrayarak kafasını aşağı yukarı sallamıştı. "uyurum," diyerek mırıldandı, heyecanlı görünmek istemediği titreyen sesinden bile belli oluyordu. "seninle uyurum."
"teşekkür ederim," yine bir şekilde onu izlerken uykuyla uyanıklık arasında kalmıştım. vardığımızda ise beni uyandırmayı bile denememiş ve kucağına almıştı. bense bir şey demeden kollarımı boynuna dolamış ve beni taşımasına izin vermiştim.
beni girdiğimiz evin odalarından birine götürdüğünde yatağa yatırmış ve üzerimdeki monttan kurtulmuş, ayakkabılarımı çıkarmıştı. bir kaç dakika sonra ise yanımda çöken yatakla gözlerimi aralamış ve ona bakmıştım. yan bir şekilde yatmış, iki elini de kafasının altına sokuşturmuş ve beni izliyordu.
aynı onun gibi yan dönüp ellerimi kafamın altına soktum ve bende onu izlemeye başladım. gözlerimi tüm yüzünde gezdirdim, liseden farklı artık yetişkin biriydi ve yüz hatları liseye oranla daha belirgindi. o zamanlar aşık olduğum o çocuk artık büyümüş ve gerçek bir adam olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
abandoned house : yoonmin ✓
Fanficevimizi terk ettin. sen beni terk ettin. •texting+düzyazı •minific