on beş [f]

786 74 46
                                    

mutlu sonlara inanan biri değildim, belki de hiç olmamaya devam edecektim. lakin tanrı yoongi'yi ikinci kere karşıma çıkarana kadar böyle düşünüyordum. o yeniden karşıma çıktığında ve ben yeniden kendimi onun kolları arasında bulduğumda düşüncelerin hep aynı kalmayacağını ve yaşadığımız çoğu şeyler yüzünden değişebileceğine şimdi gerçekten inanmaya başlamıştım.

bir şekilde de buradaydım, artık sondaydık ve ben sebepsiz yere özgür olduğumu hissediyordum. sanki önceden değilmişim gibi şimdi gerçekten tüm o kelepçelerimden kurtulmuştum ve kendimi özgürlüğe adamıştım.

gözlerim huzurla kapandığında kafamı yoongi'nin sırtına daha çok yasladım ve sonunda dermiş gibi derin bir nefes çektim ciğerlerime. yoongi ile bir kaç gündür günlük rutin haline gelmiş alışkanlıklarımızdan biri olmuştu, o kalkar yemek hazırlar ve bende ona yardım etmek yerine aylaklık eder ve birazcık ona sırnaşarak kendimi sevdirirdim.

onun tarafından sevilmek çok ayrı bir konuydu, beni şımartmayı çok iyi biliyordu ve bu yüzden ondan uzak durmak tamamen beni kaçamaksız bırakıyordu.

"bugün sana eşlik etmemi istediğine gerçekten emin misin?" ve bir de bu konu vardı... evet, namjoon ile sonunda yüz yüze gelmeyi kabul ettiğimde yoongi'nin de benimle birlikte gelmesini istemiştim. bence namjoon gerçekleri söylememi hakeden biriydi ve ben korkusuz bir şekilde karşısına çıkarak ona tüm gerçeklerden bahsetmek istiyordum. "adam şoka girebilir."

"eminim, şoka girecek ama..." diyerek dudaklarımı büzdüm... şoka girmekten çok belki üzülecekti ama böyle de daha çok üzüleceğini biliyordum. "bir şekilde ona da söylemeliyim."

"ağır gelirse eğer," yoongi yaptığı işi bırakıp bana doğru döndüğünde ona müsade ettim ve yüzlerimizin karşı karşıya gelmesine sebep oldum. "hemen vazgeçebilirsin, benim senin yanında olduğumu da sakına unutma. bundan sonra nerede olursan ol, kiminle olursan ol hep yanında olacağım güzelim."

içim öyle bir eridi ki o an tüm bu cümleleri ile, kalbim heyecanla teklerken uzanıp dudaklarının üzerine bir öpücük bıraktım.

"artık biliyorum, yalnız değilim." ve gerçekten de değildim. yoongi sanki kaybolan yıllarımızı telafi etmek için her daim yanımda olup bir kere bile beni yalnız bırakmamaya çalışırken kendimi nasıl olur da yalnız hissedebilirdim ki? asla hissetmezdim. "teşekkür ederim."

bu sefer de o öptü dudaklarımdan, ona karşılık verirken bile huzurun kollarındaymışım gibi hissediyordum, öyle güzel bir duyguydu ki kendimi gerçekten de çok mutlu hissediyordum. sonunda mutluluğuma kavuşmuştum.

bir süre birbirimizle ilgilendik, birlikte hazırlandık ve toplamamız gereken yerleri birlikte toparladık, bunu yaparken de aklımda sürekli namjoon vardı ve aslında ona ne deyip ne demem gerektiğini biliyordum. sadece bir şekilde onunla hep iyi olmak istiyordum, ondan elbette ki beni affetmesini veyahut bir şekilde bana kızmamasını bekleyemezdim, bunu yapacaktı... ben onunla yıllarımı geçirmiştim. onu tanıyordum.

yoongi ile birlikte yola çıktığımızda içimdeki sıkınyı git gide büyüdü. namjoon ile konuşacak olmam ve yoongi'yi de yanımda götürüyor olmam zaten işin ayrı bir kısmıydı.

"seninle gelmeyebilirim." yoongi sonunda sessizliğin içinden bana sesini duyurduğunda elime uzanmış ve parmaklarımı tutarak derimi hafifçe okşamıştı. "zor geliyorsa ve sana sıkıntı çıkaracaksa arabada beklerim seni."

"namjoon'a yalan söylemek istemiyorum," diyerek kafamı iki yana doğru salladım. "ona her şeyi anlatmak ve içimdeki bu büyüyen sıkıntıdan bir şekilde kurtulmak istiyorum."

"anlıyorum," yoongi bir kaç saniyeliğine bana bakıp tekrar geri önüne döndü. "ama yine de bir şekilde namjoon'u da düşünmelisin..." dudak büzüp öylece durduğumda aklımda binlerce düşünce geziniyordu. "o seni seviyor güzelim ve bir şekilde üzülecek."

abandoned house : yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin