dokuz

600 85 46
                                    

"gerçekten iğrençsin," gözlerim kızarmıştı, bunu biliyordum çünkü ağlamamak için kendimi o kadar zor tutuyordum ki, bunu başarabildiğim ise pek söylenemezdi. "yoongi sende ne buluyor anlamıyorum."

dudaklarımı birbirine bastırdığımda onları açamayacağımı, bir kaç kelime bile olsa söyleyemeyeceğimi biliyordum. yine de denedim, yoongi'ye söz verdiğim için onlara karşı çıkmayı ve bana yaptıklarının bedelini misliyle ödetmeyi denedim ama olmadı. dudaklarıma prangalar çekildi, öyle ki bir an dilim bile yok sandım.

"sana diyorum," karşımda sırıtarak yüzümü izleyen kız ise parmağı ile omzumu geriye doğru ittiğinde çantam artık buna dayanamamış ve omzumdan düşmüştü. ayağımla ise onu ezip geçmiş sırtımı duvara yaslamıştım. "sağır mısın acaba?" bunu söyledikten hemen sonra arkasında duran arkadaşlarıyla gülüşmeye başladılar.

midem bulandı, öyle bir kusmak istedim ki boğazıma tırmanan acıyla yüzümü buruşturdum.

ona ihtiyacım vardı, burada olmasına ve beni kolları arasına alarak her şeyin geçti demesine her şeyden daha çok fazla ihtiyacım vardı.

"korkudan dilini yuttu bence," arkada duran arkadaşlarından sarışın olanı konuştuğunda ise daha çok güldüler, bu boş olan alana yankı gibi yayıldığında ise o an yoongi'ye verdiğim bir başka sözü tutamayacağı fark ettim. alt dudağım yavaş yavaş titremeye başladığında kendimi çoktan kaybettiğimi biliyordum.

ağlamayacaktım. hayır hayır hayır... bunu yapmamalıydım. ona söz vermiştim.

"lütfen o iğrenç vücudunu yoongi'den uzak tut, eminim sana her yaklaştığında tiksiniyor, midesi bulanıyordur." işte bu son damlaymış gibi gözümden bir yaş süzüldü. yoongi'ye verdiğim sözü tutamadım. bana güçlü olmamı söylemişti, ağlamamamı ve onlara ne olursa olsun karşılık vermemi..

üstelik, yoongi benden tiksinmezdi ki... o her zaman parmaklarımdan öperdi beni, çok güzel olduğumu söylerdi. bana- bana her zaman o yaklaşırdı çünkü ben hep utanırdım. yapamazdım ki, ona dokunmaya bile kıyamıyordum ki ben..

gözyaşlarım teker teker aktı, gözlerim puslandı ve dudaklarım arasından bir hıçkırık koptu.

"şimdi de ağlıyor musun? gerçekten küçük çocuk gibisin, hep dizlerin titriyor ve hep ağlıyorsun. yoongi sana katlanamıyor olmalı." hayır, hayır yoongi bana katlanabiliyordu. o- o eğer böyle bir şey söz konusuysa yanımda bile durmazdı ki... onu tanıyordum, bu karşımdakiler bunu bilmiyordu, yoongi'yi tanımıyorlardı.

o benim sevgilimdi, onu en iyi ben tanırdım.

"ağlama!" diye bağırdı arkadan küt saçlı bir kız. "ağlaması bile iğrenç, katlanamıyorum daha fazla." daha çok ağlamaya başladım. kafamı hafif eğdiğimde, gitmelerini dilemekten başka bir şey yapamadım.

"yah," önümdeki kız parmaklarını yoongi'nin daha bir kaç gün önce boyadığı turuncu saçlarıma doladığında ve güçlü bir şekilde geriye doğru ittiğinde dibime girmiş ve beni şöyle bir incelemişti. "yoksa yoongi ile yatıyor musun? yatakta çok mu iyisin de seni bırakmıyor-"

"sevgilimle yatıyor olup olmamam seni ne ilgilendirir?" saçlarımın arasındaki el geldiği gibi kaybolduğunda yoongi hemen kız ile arama girmiş ve onun benden uzaklaşmasını sağlamıştı. "ister onunla o yatakta sevişirim istersem o yatakta onunla saatlerce öpüşür sonra da parmaklarım saçlarında geziniyorken onu kendi kollarımda uyuturum, seni ilgilendiren bir konu göremiyorum ortada."

abandoned house : yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin