Tören salonundan çıktığım gibi soluğu tahtımda almıştım. Dean, bana Axel'den yeni haberler getirdiğini Klaus aracılığıyla bildirmişti. Onlarla olan uzun bir toplantı sonrası yapmam gerekenler kesinleşmişti. Dinlenmeye, nefes almaya vaktim yoktu bunu biliyordum lakin beden özgürlüğümün bile bu kadar kısıtlamaya girmesi beklediğim bir şey değildi. Bir yıldızın hapsinden yeni çıkmış ve bedeni formlara alışmakta hâlâ zorluk yaşarken tekrar aynı teraneye dönmem gerekiyordu.
Axel'in araştırmalarının ve Samuel'den aldığı bilgilerin işaret ettiği yön kozmik savaşları gösteriyordu. Bu evrenden biri bana kafa tutamazdı ve şeytanın elindeki güç beni alaşağı edebiliyordu. Tıpkı benden güçlü olana yaptığı gibi.
Benim gücümün sınırları bu evrenleydi. Paralel evrenlerin varlığı ve oradaki 'ben'lerin hareketleri benim için görev dışı kalıyordu. Evrenler arası paradokslar ya da benim varlığımın ortaya çıkmadığı paralellikler benim için - tüm canlılar için - dokunması yasak tabulardandı.
Bildiğim bir şey vardı: benim var olduğum hiçbir evrende benden güçlü, beni alt edebilecek hiçbir varlık için atom parçaları bir araya gelmeyecekti. Bana yasaklarda öğretilen temel bilgilerdendi bu. Kısaca çocukların araştırmalarının desteklediği teoriye göre benim olmadığım bir ya da birden çok paralel evren şeytanın suç ortağıydı. Bu teorinin sağlamlığına ihtiyacımız vardı. Kanıtlanmalıydı. Samuel bana birkaç paralel evren hakkındaki, şüphelerini bildirmişti ama o da durumdan tam anlamıyla emin olamıyordu. Çocuklar da kanıt için yaklaşık bir aydır debeleniyorlardı ancak buldukları sadece teoriyi güçlendiriyordu. Kesin bir sonuca ulaşmak için evrenle ruhumu birleştirecektim. Hislerimi ruhumdan sökmemin önemli ve yegâne sebebi buydu. Evrene karışırken içinde öznel bir ruhun barındırdığı hiçbir şeye sahip olamazdım. Bu evrenin akışını etkiler, dengeyi bozardı. Onlardan arınmalı, yaşamı elde etmek için evrenden aldığım parçayı yerine geri koymalıydım. Böylelikle evrenin tamamı olarak uyanışa geçebilir ve diğer evrenlerin işleyişlerine göz atabilirdim. Liv sò'nun onayını almadan böyle bir şey elbette yapamazdım. Onayımı almış, yasağım bir seferliğine esnetilmiş ve asıl düşmanımı tanımak üzere planımı kurmuştum. Bu durum daha mahkeme gerçekleşmeden önce gündemimizde olan çaba sarf ettiğimiz bir konuydu.
Uzay boşluğunda birazdan ruhumda açılacak olan boşluğun benzerini izleyerek süzülüyordum. Tüm hislerime veda edecektim. Belki de onlara bir daha asla sahip olamayacaktım. Bu gerçek canımı yakıyordu. Hissetmek benim doğamda yoktu. Ben öğrendikçe bencil bir istekle hissetmek için yanıp tutuşmuştum. Bu ister açgözlülük olsun ister küstahlık. Gerçekten istemiştim. Tüm varlığımla hislerin göğüs kafesimde kalp gibi atmasını istemiştim. Hissizlik içi boş bir teneke gibiydi. Varlıkları koruyacaksam eğer önce onları sevmek, onlara merhamet etmek ve şefkatle sarmalamayı öğrenmek istemiştim. Onlara her şeyimi verebilmem için buna ihtiyacım vardı sanki.
Yolculuğumun sonundaydım. Artık hisler yoktu. Ben bu zamana kadar öğrendiğim, biriktiğim ne kadar sevgi, merhamet ve şefkat varsa koruyacaklarıma karşı sadece o kadar olabilecektim. Bu gerçek beni mahvediyordu. Bu gerçekle yüzleşmek istemiyordum. Her ne kadar istemesem de benim kaçma gibi bir lüksüm yoktu. Zaman benim hazinemdi ve zamanın her anı benim için yeni bir sorumluluk, planın işleyişinin bir parçasıydı. Bir gün kopacak olan kıyamet ve yok olacak olan bu evren ile beraber sonsuzlukta kaybolmadan önce yaşamımın ve izinsizce birdenbire ortaya çıkıveren varlığımın hakkını vermem, borcunu ödemem gerekiyordu.
Hazır mısın Kraliçem?
Hasarsız bir şekilde süreci atlatman için gereken her şeyi yapacağız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUEJAN: Tek Varlık Bekçisi
FantasyÜç ruhun birleştiği tek bedende dördüncü ruhu; kendi ruhumu oluşturanım ben. Dengeyi sağlamak üzere yaratılmış bir teraziyim. Saklı olan bütün bilgileri, evrenin tüm sırlarını hafızasında taşıyan canlı bir arşivim... Asla yenilmeyen hep kazanan o hi...