1971-72, ilk yılım
Duvara doğru koşarken kalbimin bu kadar hızlı atabileceğini bilmediğimi fark ettim. Muhtemelen heyecandan kalp krizi geçiriyor olmalıydım. Kalbimin bu kadar hızlı atması normal değildi! Tanrım, resmen az önce duvarın içinden geçtim ve artık resmi olarak cadıyım! Hayatımın en unutulmaz anı olarak tarihe geçmeli bugün. Önümde taşıdığım arabanın ağırlığı da tutan alerji krizim de abimin deli saçması korku hikayeleri de beni bugün asla kötü hissettiremez. Lanet olsun dostum, artık cadıyım!
Arkamdan annemle babam geliyordu sadece. Ablam iki yıl önce abim de geçen yıl mezun olmuştu ve iş görüşmeleri için bakanlıkta olmalıydılar. Annem bana gurur ve gözyaşı dolu gözleriyle bakıyor, babam da etrafı inceliyor ve bana tanıdık aileleri gösteriyordu.
"Güzel kızım," Annem boyuma yetişmek için eğilerek beni iki omzumdan kavradı, destek verircesine. Gözlerimin tam içine bakıyordu. Gözlerindeki yaşları ve gurur pırıltılarını görebiliyordum. Neden ağladığına da anlam verememiştim aslında. Ben çok mutluydum. Sonunda ait olduğum yere gidecektim. Tanrım, o koca şato gözlerimin önüne geldiğinde yalnızca birkaç saat sonra onu canlı canlı göreceğim gerçeği heyecanımı daha da artırıyordu.
"Efendim, anneciğim."
"Seni çok özleyeceğim, kızım." Eh, ben de annemi özlerdim muhtemelen. Ancak, hadi ama! Hogwarts'a gitmekten bahsediyoruz. Tabii ki de arkama bakmadan koşacağım kırmızı lokomotife.
"Ben de seni özleyeceğim anne." Bana sıkıca sarıldığında ben de kollarımı ona olabildiğince sıkı doladım. "Hadi ama hayatım, koca kız oldu artık. Duygusallığa gerek yok." Babam annemin ağlamasıyla dalga geçiyordu. Başka bir durumda olsaydık buna gülebilirdim. Ama şu an gülmedim. Gülümseyerek etrafa bakınmakla meşguldüm. Gözlerim biraz da Peter'i arıyordu.
"Tabii duygulanacağım, benim küçücük kızım ne kadar çabuk büyüdü! Bizden ilk defa bu kadar uzak kalacak, sen hiç mi üzülmüyorsun?" dedi bana sarılıp hem de babama sitem ediyorken. Babam kıkırdadı. Bana göz kırpıp anneme cevap yetiştirdi hemen. "Abartma hayatım, hem bize sık sık mektup yazacak. Değil mi, kızım?" Annem hala bana sıkı sıkı sarılırken nefes almam zor olduğu için bu soruya annemden ayrıldıktan sonra cevap verebildim.
"Tabii ki yazacağım. Size yaptığım yaramazlıkları anlatacağım."
"Bak sen! Yaramazlık yok Marley. Uslu uslu ders dinleyeceksin."
Anneme deli gibi göz devirmek istesem de bana verdiği terbiyeden dolayı bunun doğru olmayacağını düşündüm ve kafa salladım. Annem inanmış olmalı ki aynı gururla tekrar boynuma atladı. Ağladığını duyabiliyordum. Ama yapabildiğim tek şey onun gibi sıkıca sarılıp sıvazlamaktı. Bir an için gerçekten duygulanmaya değer bir an mı diye düşünmeden edemedim haliyle.
Ama her anne biraz abartır, değil mi?
"Hayatım, kızı sıkma. Haydi, trene binecekler birazdan. Daha ben de vedalaşacağım."
Babamın uyarısıyla annem burnunu çekerek ayrıldı. Tekrar ışıldayan gözlerini gözlerime dikti. "Her zaman kendin ol, güzel kızım. Seni üzmeye çalışacaklar. Seninle dalga geçecekler, kalbini kıracaklar. Ama sen her zaman benim güzel kızım olacaksın." Sonra çenemden tutup kafamı biraz daha kaldırıp gözlerime daha önce bakmadığı bir şekilde bakmaya başladı. "Kalbini oluşturmak tam dokuz ayımı aldı. Kimsenin onu incitmesine izin verme. Ve en çok onun sesini dinle. Kalp her zaman doğru söyler." Son kez kısa bir kucaklama verdikten sonra babamla vedalaştım.
Saçlarımı karıştırıp "Bu güzelliğinle ne kalpler çalacaksın," dedi kısıkça kulağıma. Kıkırdadım. Beni her zaman utandırırdı iltifatlarıyla. Alnıma öpücük kondurduktan sonra onlara el salladım ve hızlıca arkamdaki kırmızı lokomotife koştum. İşte hayallerim, işte hayatım, işte Hogwarts!
Trenin koridorları hariç her yeri güzeldi. Koridorları ise züppe doluydu. Sadece beş metre ilerlemiştim gerçekten. Sadece boş kompartıman ya da yalnızca oturabileceğim lanet olası bir yer arıyordum. İmdadıma tatlı bir kız koştu. Kahve küt saçları vardı. Kocaman gözleri. Kompartımanda yalnız olmaktan sıkılmış olmalıydı ki beni görünce gülümseyip bana el salladı. Ben de oturacağım için sevinmiştim. Ama Peter'i hala bulamamıştım ve bu sinir bozucuydu.
"Merhaba! Ben Alice." Kocaman gözleri o kadar tatlıydı ki. Bana uzattığı elini memnuniyetle sıktım. "Merhaba, ben de Marlene." Adımı söylediğimde bana gözlerini kısarak baktı. "İskoç musun?" Ah, aksanımdan anlamış olmalıydı. Gülümsedim, gamzelerim belirginleşti. "Evet," Benim tatlı olduğumu ve İskoç aksanımın çok yakıştığını söylerken aşırı hevesli ve sevecen görünüyordu. Arkadaş canlısıydı ve kakülü vardı. Beni överken aşırı tatlı görünüyordu. Sanırım ilk arkadaşımı edindim.
Tren yolculuğu boyunca Alice ile -muhteşem sıcak kanlı ve sevecendi- sohbet etmek, trene ilk bindiğim andaki tüm gerginliğim uçup gitmişti. Yalnızca Peter'i hiçbir yerde bulamıyordum. Bulduğumda beni yalnız bırakmanın hesabını soracaktım ondan. Ama muhtemelen o da arkadaş edinmiş olmalıydı. Aşırı komik ve girişken bir çocuktu Peter. Şu an bir grup kurmuş bile olabilirdi. Eh, yalnız kalmayacak olması güzel.
"Saçların çok güzel."
Uzun, sarı saçlarıma hitaben konuştuğunda gülümsedim. Gamzelerim belirginleşmiş olmalıydı. Çünkü henüz teşekkürümü beklemeden "Gamzelerin var! Tanrım, muhteşem!" diyerek büyük bir coşkuyla karşılık vermişti. Ben de içten gülümsemelerimi sunarak ve ona da iltifat ederek teşekkür ettim. Alice, kahverengi düz saçlara ve tatlı bir yüze sahipti. Annem hep ne derdi; insanın iç güzelliği yüzüne yansır. Bu çok doğru.
Trenden indiğimizde teorik olarak kayıklara bineceğimizi biliyordum. Ve sonra kaleye varacağımızı ve Seçmen Şapkayı. En heyecan verici kısım orası işte. Abim her zaman Gryffindor'a seçileceğimi söylerdi. Ben de Gryffindor olmak istiyorum. Seni Gryffindor'a yollarım belki, Zamanla olursun aslanın teki. Yiğittir Gryffindor'da kalan çocuklar. Hepsinin yüreği, mangal kadar. Evet, abim her okul dönüşünde bunu söylerdi. Aslanın teki olma zamanı!
Kayıklarla kaleye giderken şaşkınlıktan konuşamıyordum bile. Dışı böyleyse içinin nasıl olacağını hayal etmek zihnimin sınırlarını zorlamak demekti.
Yüce Merlin'in sakalı! Daha büyüleyici bir şeyin dünya üzerinde olmadığına son kuruş parama kadar bahse girebilirim şu an.
Peter'i de bulmuştum üstelik. Yanında kumral bir oğlan vardı. Adı Remus'muş. Tatlı bir çocuğa benziyordu ve Peter'in arkadaş edinmesine sevinmiştim. Ancak adımın okunmasıyla tekrar kalp atışlarım artmıştı. Küçük oturağa doğru hızlıca ilerledim.
"McKinnon, hmm." Seçmen Şapka beni Gryffindor'a koysa iyi ederdi. "Gryffindor!"
Mutlulukla kırmızılarla bezenmiş masaya oturduğum da sıradaki umudum Peter'in de Gryffindor olmasıydı. Peter'i izlerken koluma dokunan kişiye çevirdim bakışlarımı. "Merhaba," Kızıl bir arkadaş? "Ben Lily." Gülümsedim ve bana uzattığı elini dostça sıktım. "Marlene."
*
*
*
"Kalp her zaman zaman doğru söyler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aklımın Her Köşesi | Dorlene
FanfictionZaten aklı başında biri değildim. Artık aklım tamamen sende. Mutlu musun? Ciddi anlamda soruyorum; aklımın her bir köşesine sahip olduğun için mutlu musun? marlene mckinnon x dorcas meadowes minific @remlupid çiçeğime hediyemdir. victoria, with l...