♀ gamze

22 3 22
                                    

Yılın ilk quidditch maçı için antrenmanımız vardı bugün. Maç da yaklaşık bir hafta sonra kadardı. Sirius bu yıl takımdan ayrılmıştı, bu yüzden benim daha sıkı çalışmam ve yeni gelen tutucunun yükünü de üstlenmem gerekiyordu. Ancak karşımda Dorcas varken ve süpürgesinin üstünde kaskı takılı olmadan uçuyorken ona bakmak yerine antrenmana odaklanmak benim için gerçekten çok zordu.

Karşımda o varken her şey zordu, onunla ilgilenmek dışında. Lily'i dinlemek zordu, Alice ile dalga geçmek zordu, Mary'nin şekerlemelerini çalmak bile zordu. Aslında karşımda olmasına da gerek yoktu. Aklımın her bir köşesini işgal ediyordu zaten. Beynimin her bir kıvrımına sahipti. Baktığım her yerde gözlerini, gülüşünü görüyordum. James'le bu kadar dalga geçmeseydim keşke. 

Herkes bir gün olmaktan korktuğu kişiye dönüşürmüş. James Potter olacağım aklıma gelmezdi. 

En az James kadar umutsuz aşıktım. En az Sirius kadar gizemli kalmaya çalışıyordum. Peter kadar da flörtöz olmaya. Ama tüm yapabildiğim Remus gibi her şeye göz devirmekti.

Tüm fiziksel dünyadan uzaklaşmış karşımda saçları uçuşan Dorcas'ı izliyordum. Çünkü görüp görebileceğim en güzel manzaraydı. Saçları rüzgarla uçuşuyordu, bazen gözlerini kısıyordu. Süpürgesini o kadar profesyonel kullanıyordu ki hayran olmamak elde değildi. James'le konuşuyor, arada kafasını arkaya atarak bana kahkahasını bahşediyordu. Ben ise resmen eriyordum. 

"Marls! Top geliyor!" Beni daldığım rüyadan uyandıran tanıdık bir sesti. Peter stadyumdan bana bağırıyordu ve topla aramda sadece beş metre vardı. Eğer sakatlanırsam James beni öldürürdü. 

Elimde sıkıca tuttuğum ama varlığını unuttuğum sopamı hatırlayınca toptan sıyrılmam kolay oldu. Ama keşke nereye attığıma da baksaymışım. 

Top Dorcas'ı süpürgesinden vurdu, önce sendeledi ve toparlayacakmış gibi oldu. Sonra süpürgesinden kayınca düşmeye başladı. Tanrım, açılamadan ölecek!

Tüm duyularımı dış dünyaya kapatıp süpürgemin ucuna eğilerek sevdiceğimi kurtarmaya gidiyordum. Ama gerek kalmadı, teşekkürler Minnie. Sen de olmasan aşk hayatım başlamadan bitecekti. "Sana inanamıyorum, Marls. Benden bu kadar nefret ettiğini bilmiyordum." Dorcas, ona doğru koşarken bana hitaben konuşmuştu. 

Ben sana bakmaya kıyamıyorum, sen nefretten bahsediyorsun. Sen kalbimin odacıklarında imparatorluğunu ilan edip, beynimin kıvrımlarında bana eziyet ederken ben senin tüm cefalarını kollarımı açıp göğsüme bastırmaya hazırken sen nefretten bahsediyorsun. Kızım, ben seninle yaşıyorum. Seni yaşıyorum. Bunun ötesi yok. 

"Ne nefreti Dorcas! Özür dilerim, çok özür dilerim. İnan bilerek olmadı. Ben- dikkatim dağılmıştı. İsteyerek asla yap-" Birden lafımı kesti. "Takılıyorum, Marls. Biliyorum elbette isteyerek olmadığını." Neden lafımı öperek kesmek yerine açıklama yapmayı seçtin ki? 

Ayağa kalkmaya çalışırken sendeledi. Hemen eline, koluna yapışıp onu tuttum. "İyi değilsin. Hareket etme. Seni hemen Madam'a götürmemiz gerek. Sen sakın hareket etme! Sakın!" Kıkırdıyordu, gülecek ne var be! "Korkma bu kadar Marley, iyiyim. Senin güçlü kollarında değil miyim? Başka nerede bu kadar güvenli olabilirim ki?" Sen neler diyorsun. Amacın beni delirtmek galiba Dorcascığım. Başardın da. 

Onu daha sıkı tutarken güldüm. Dişlerimi, gamzelerimi göstererek, kafamı arkaya atarak. "Tabii, başka hiçbir yerde burada olduğun kadar güvenli olamazsın." Onu dudaklarıma bakarken yakalamam iyi miydi? Öpmeli miyim seni şimdi? 

Ellerinden birini kaldırıp hala belirgin olan gamzemin üzerinde gezdirdi. Dokunuşu hafifti. Ama parmaklarının değdiği yerlerde parmak izleri kalacak ve tenimin altına işlenecekmiş gibi hissediyordum. Parmak izleri vücudumla bir bütün olacak ve tenim yalnızca onun dokunuşunu kabul edecekti. Her bir sinir hücrem bu dokunuşu beynime kazımak için canla başla çalışırken gözlerimi yummuş bu anın sonsuza kadar sürmesini diledim. Parmakları yanaklarımda süzülürken tüm hücrelerim fazlası için yalvarıyordu. Dokunuşu kışkırtıcıydı. Onu istiyordum.

"Bayan Meadowes, Madam'a uğramalısınız." Minnie bize doğru geldiği için ilk romantik anımızı bölmüştü. Ama bu zevki James, Peter, Sirius ya da Remus'a kaptırmadığı için mutluydum. Bölünecekse Minnie kraliçem bölebilirdi. "Bayan McKinnon size yardım etsin." Bizi yakıştırdığını biliyorum, Minnie. Hiç bıyık altı sırıtma!

McGonagall'ı onayladıktan sonra soluğu Madam'ın yanında aldık. 

"Sağ elin biraz incinmiş. Onu hemen halledebilirim. Ancak ayak bileğine şimdi bakamayacağım. Biraz uzanmalısın." 

Alt sınıflardan bir Hufflepuff fazlaca Bertie Botts Fasulyeleri'nden yediği için ilerideki yatakta kıvranıyordu. Ben de Dorcas'ın uzandığı yatağın başındaydım. "Ayağın ağrıyor mu?" Kafasını iki yana salladı. Ve yatakta doğrulup yanını pat patladı. "Otursana." Oturdum. 

Vücudum bana değil tamamen Dorcas'ın çekimine itaat ediyordu. Asla şikayetçi değildim, işime gelirdi. "Gamzelerinin hiç bu kadar yumuşak olacağı aklıma gelmezdi." Gülümsedim tekrar. Gamzelerimi gördüğünde o da gülümsedi. "Tekrar dokunabilir miyim?" Öpebilirsin de?

Kafa sallayarak onayladım. Tek parmağı yüzüme değdiği an hissettiğim tek şey oydu. Varlığını bildiğim tek şey o. Bu şey -her neyse- fiziksel dünyada hissedilebilecek bir şey değildi. Bana tek bir dokunuşuyla hissettirdiği boyutlar arası duygular hayatım boyunca yanaklarıma kazıdığı parmak izleri gibi beynimin en güzel köşesine işleniyordu, Dorcas tarafından. Zaten aklımın ve kalbimin sahibiydi, çoktan. 

Ben hakimiyeti kaybetmiştim artık.

Tüm yollarımın ona çıkacağına emindim.

Dorcas'ın tek yolum olduğuna emindim.

*

*

*

"Parmak izleri vücudumla bir bütün olacak." 



Aklımın Her Köşesi | DorleneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin