Yeni bir gün için üstümü giyinirken Lily'nin yanıma sokulduğunu fark etmemiştim. Yanıma yanaşıp kalçasıyla benim kalçama vurmuştu. Birden dağılan dikkatimle Lily'e döndüm. Kıkırdayarak bana bakıyordu. "Dün gece biraz Dorcas ve Mary'nin konuşmalarını dinlemiş olabilirim." Söyledikleri çok daha dikkat dağıtıcıydı.
Evet, Dorcas bana adım atıyordu. Bu besbelliydi. Ama her zaman flörtünü belli bir seviyede tutuyordu. Ne ileri gidiyordu ne de kendini geri çekiyordu. Belki de sadece eğlenmek için yapıyordu bunu bana. Anı kurtarmak için. Sadece ben ona ne kadar gidersem o da o kadar geliyordu. Aramızda sessiz bir anlaşma varmış gibiydi. Ne ben daha ileri gidebiliyordum ne o. Peter ve James'in diline şaka olmaktan başka bir şey yapmıyorduk.
"Hm," dedim az önce hızla ona dönmemişim gibi. Sakin ve umursamaz görünmeye çalışarak. Bu onu yeniden güldürdü. "Mary, 'Böyle devam edersen ayağına kadar gelen tüm fırsatları geri tepeceksin.' diyordu, Dorcas'a. Net bir şekilde duyduğum tek şey buydu." Kaşlarım çatıldı. Ne fırsatından bahsediyor olabilirdi ki? Lily'e döndüm. "Peki ne düşünüyorsun?" Omuz silkti. "Bilemiyorum her şey olabilir. Ama güncel olarak aklıma yalnızca seninle olan yakınlığı geldi."
Kafa salladım yalnızca. "Ben de bilemiyorum ki Lils. Ben de bir yere kadar gidebiliyorum. Fazlasına cesaret edemiyorum." Kıyafetimin sökülmüş ipini parmağımda çevirirken Lily'e bakmadan kurmuştum cümlemi. Çünkü umutsuz hissediyordum etrafımda Dorcas olmadığı zaman. Olduğunda da iki ileri bir geri gidip duruyordum.
Yorucu olmaya başlamıştı. Ama hoşuma da gidiyordu. İleriye de gitmeliydik...
Püf, bayağı karışık anlayacağınız.
Lily, benim bu konuda rahatsız olduğumu anlamış olmalıydı ki önce sırtımı sıvazlamasıyla sonra da bana sıkıca sarılmasıyla desteğini hissettim. Hayatımdaki en büyük şansım Lily gibi bir arkadaşa sahip olmaktı. Şefkatli yüreğinden nasibini almamış olanlara üzüldüğüm bu devirde onun en yakın ilgisine layık olmak büyük ayrıcalıktı.
"Halledeceğiz Marley. Sen asla pes etme sadece." Sonra elini çenemin altına koyup gözlerimizi kesiştirdi. "Hem aşkın önünde kimse duramaz, öyle değil mi?"
Aşk. Evet, aşk. Ona hissettiğim derin ve coşkulu duygunun adı buydu. Bencilce onun ilgisini istemem ve aklımın, yüreğimin tamamını ellerine hiç tereddüt etmeden bırakmamın sebebi buydu. Aşk.
Kafa salladım, pırıl pırıl parlayan yeşil gözlerine bakarak. "Vazgeçmeyeceğim." Kaşlarını çattı. "Ve?" Annem gibiydi gerçekten. Kıkırdadım. "Ve sabredeceğim." Gülümseyip tekrar sıkıca sarıldı. "Aynen öyle."
Sonunda öğle arasına geldiğimizde yorgunluktan bayılmama az kalmıştı. Hava resmen bize inat çok güzeldi. Hafta sonu fırtına kopacaktı, biz Hogsmeade'e gidemeyelim diye. Lily sağ koluma girmişti ve bahçeye doğru ilerliyorduk. Ben etrafa bakıp baktığım her yerde Dorcas'ın yüzünü gördüğüm için Lily'nin yanımda James'ten yakınmasını duyamıyordum. Teşekkürler Merlin!
Bahçeye adımımızı attığımızda çimlerin kokusu etrafımızı sarmıştı bile. Sert esmiyordu rüzgar. Sadece yanağımdan bir öpücük alıp kaçıyordu. Güneş de tepedeydi ve hala ısıtıyordu. Çimlerde dinlenmek için uygun bir zamandı.
Bir ağacın altında oturan Alice'in yanına ilerlemeye başlamıştık. "Hey, neden yalnızsın?" Lily, sormuştu Alice'e. Ben ise hemen çantamı kenara bırakıp ağacın sert gövdesine yaslamıştım sırtımı. Gözlerimi yumup zihnimdeki düşüncelerin beni bu dünyadan uzaklaştırmasına izin vermiştim.
Ne kadardır öyle uzanıyordum bilmiyorum ama Çapulcuların gürültüsüyle açmıştım gözlerimi. Lily ayakta James ile bir şeyler konuşuyordu. Peter ağacın etrafında koşuyordu, Mary'den kaçıyor sanırım. Sirius ve Remus da yanlarındaki Frank ve Alice ile dalga geçmekle meşguldüler. Hemen yanımda da Dorcas oturuyordu. Kafamı çevirdiğimde zaten bakışlarının üzerimde olduğunu fark ettim.
"Seni uyandırdılar, değil mi?" Kıkırdamıştı bunu söylerken. "Aslında uyumuyordum ama dalmışım sanırım." Biraz doğrulup onu net görmek için duruşumu dikleştirdim. O yanıma gelip sırtını ağaca yasladı. "Burada uyumak çok rahatsız olurmuş ama." dedi yüzünü buruştururken. Güldüm. "Tabii sen alışık değilsin." Bana güldü. "Senin kadar doğayla iç içe büyüyemedik."
Ona gülerken diğerlerinin seslerinin azaldığını fark ettim. Kafamı çevirip baktığımda kalabalığın bizden uzaklaşmış olduğunu gördüm. Diğer yanımda yere bırakılmış birkaç demet papatya vardı.
"Bunları kim getirdi?" Papatyaları çok severdim. Hatta koleksiyonum bile vardı.
"Ben topladım." demişti kulağıma eğilip. "Sevmez misin?"
Ona döndüğümde burunlarımız değmek üzereydi neredeyse. "Çok severim. Hatta en sevdiğim çiçektir." Gülümsedi. Ne kadar kendimi zorlasam da mutlulukla gerilen dudaklarına bakmaktan kendimi alamadım. "Biliyorum, koleksiyonuna eklemek ister misin?"
Güldüm. O da benim dudaklarıma indirmişti kahve gözlerini. Kalın, gür kirpiklerinin çevrelediği gözleri uzunca gezindi dudaklarımda. Dudaklarıma değenin gözleri değil dudakları olması için daha ne kadar beklemeliydim. "Hayır," dedim fısıltıyla. Rüzgar sesimi alıp götürmüştü. "Daha iyi bir fikrim var."
Kaşları havalandı. "Neymiş o?" Sinsice sırıtıp arkamdaki demetlerden birine uzandım. "Arkana yaslansana." Sırtını tekrar ağaca yasladığında yine yüzünü buruşturdu. "Hiç rahat değil." Sadece ona gülüyordum.
Elimde bir papatya tutuyorken üzerine eğildim. Gözleri yine yüzümde arsızca geziyordu. Çiçeği saçlarındaki kıvrık tutamlardan birinin içine yerleştirdim. Ne yaptığımı anladığında sırıttı. "Bunu sevdim." diye mırıldanmıştı yüzümü incelerken.
Neyi sevdin? Bu yakınlığımızı mı? Benim yüzümü mü? Saçlarındaki papatyaları mı? Biraz açık ol!
Bir papatya daha almış artık saçlarında yer bulamayarak tekrar ona doğru eğildim. İkimizde deli gibi gülüyorduk. "Yer kalmadı, Marls!" Ben de gülerken yeni çiçeğe yer arıyordum. "Hayır bulacağım!"
Bir elimde papatya vardı. Diğer elimle de destek alıp Dorcas'ın saçlarına yerleştirmeye çalışıyordum. Yüzlerimiz aynı hizaya gelmiş kıkırdıyorduk. Çiçeği kıvrımlı saçlarının arasına yerleştirip beyaz yapraklarını düzeltirken sıcak avuçlarını yanağımda hissettim. İki avucuyla yüzümü tutuyordu.
"Üşümüşsün." Gözlerim gözlerini kesti. "Hayır, üşümedim."
"Yanakların buz gibi Marls."
"Senin avuçların da sıcacık."
Ellerimle yüzümü avuçlamış ellerini tuttum. "Ellerin de buz gibi Marlene." Tanrım, adımı onun ağzından duymak cennetten bir sesleniş değildi de neydi?
"İnan hissetmiyorum." Tek hissettiğim senin sıcak dokunuşun.
Kıkırdadı. "Hissetmiyor musun?"
"Sadece seni, yumuşacık dokunuşunu." Dudaklarımdan dökülen kelimelerin farkındaydım, hem de fazlasıyla.
Ama tüm dünyamın başına yıkılmasına da saniyeler vardı.
Dorcas birden göz temasımızı kesti ve ellerini ellerimden ve yüzümden çekip arkasına bile bakmadan yanımdan ayrıldı.
*
*
*
"Saçlarındaki papatyalar yüreğime diktiğin aşk fidanlarına benzer."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aklımın Her Köşesi | Dorlene
FanfictionZaten aklı başında biri değildim. Artık aklım tamamen sende. Mutlu musun? Ciddi anlamda soruyorum; aklımın her bir köşesine sahip olduğun için mutlu musun? marlene mckinnon x dorcas meadowes minific @remlupid çiçeğime hediyemdir. victoria, with l...