♀ hislerimden

26 3 27
                                    

1976 yaz tatilim

Yaz tatilim evdekilerin günde beş kere bana 'iyi misin?' diye sorması ve benim onları geçiştirmemle geçiyor. Çünkü Dorcas aklımdan bir an bile çıkmıyor ve ben artık bu sırla yaşayabileceğimi zannetmiyorum.

Başlarda kaçıyordum bu histen. Çünkü doğru değildi benim için. Bana öğretilen bu değildi. Ergenliğe henüz girmiştim ve bu yaşadığım kafa karışıklığına anlam vermekte zorlanıyordum. Hala zorlanıyorum. Ama bunu çözeceğime de inancım tamdı. Çünkü beni seven insanlara güveniyordum. En azından benim etrafımda güveneceğim ve sevdiğim insanlar vardı. Tanrı'ya şükür yalnız değildim.

Demiştim, ben aykırı bulmadığım konuları irdelemem. Ama bu hisler bana tamamen aykırıydı. Tatile gireli üç hafta kadar olmasına rağmen kendimi sorgulayacak ve sorularıma cevaplar bulacak kadar ilerlemiştim. Ancak hala kendime itiraf edemediğim ve yaşanmasından çekindiğim pek çok şey vardı. Ne kalbime ne aklıma ne de davranışlarıma söz geçiremiyordum. Duygularım, benim onları kontrol ettiğimden daha çok kontrol ediyordu. Ve bu çok can sıkıcıydı.

"Bütün gün ağacın o dalında oturup gökyüzünü mü seyredeceksin?"

Gelen Agnus'tu. Beni, ağacın orta dallarından birine tırmanmış ve dala sırtüstü uzanmış bulması yeni bir şey değildi. Aşağı sarkan elime vurmak için zıpladı. Elime vurmasıyla kıkırdadım.

"Vay! Uzamışsın bücür." O da gülüyordu, duyuyordum. "Her yıl kendini geliştirip daha da yukarı tırmanıyorsun Marley! Gurur duyuyorum." Derin bir iç çektim. "Minnettarım, Skye." Skye, benim ona taktığım bir lakaptı. Aslında bir İskoç adasının adı. Ama bize göre anlamı çok farklı elbette.

Ben ne zaman sıkılsam gökyüzüne bakarım. Ne zaman sıkılsam Agnus'la bulutlardan şekil bulmaca oynarız. Maviyi çok severim. Skye'yı da çok severim. Biricik abim.

"Kuş gibi oraya tünemeni çok komik buluyorum, biliyor musun? Bence bulut bulmacamızı yerden oynayabiliriz." Yine üfleyince yüzüme düşmüş saçlarım havalandı. Burada mutluydum, inmek istemiyordum. Ama o da aşağıda olmak ve açıkça sorunumdan konuşmak istiyordu. Ben yine kaçıyordum.

"Lily mektup göndermiş sana. Masanın üzerine bıraktım."

"Hmhm," diye mırıldandım sadece. Duyup duymadığını bilmiyordum. Ama aşağı inmem konusunda epey ısrarcıydı. "İnmesem?" diye bir rica da bulundum.

"Üfleyip durma o halde. Ya da 'iyi misin' dediğimizde daha inandırıcı rol yap. Ya da bana en kısa sürede sorunu anlatacağına dair söz ver." Agnus tek nefeste söyleyivermişti hepsini. Ama bunu ilk ablama anlatacaktım ve ablam uygun görürse Agnus'a anlatacaktı ve sonra benimle dalga geçeceklerdi. Evet, bunu seviyorum.

"Pekala, üfleyip durma seçeneğini seçiyorum." dediğimde üfleyen kendisiydi. "İyi! Ben gidiyorum!" Dibine uzandığı ağacın gölgesinden kalkıp sinirli adımlarla eve ilerledi. Sinirli adımları aşırı komikti. Aynı sinirli yüzü gibi. Bana hiç kızamazdı. Agnus kimseye kızamazdı. Kızıyormuş gibi yapması da onu çok komik yapıyordu.

Bense, uzandığım dal belimi acıtmaya başladığını fark ettiğimde doğruldum. Yine derin bir iç çekiş. Sonra gözümü alan bir ışık fark ettim. Böyle sol gözümü kör etmek istercesine yansıyordu. Nereden geldiğini anlamaya çalıştığımda bizim tavan arasından geldiğini fark ettim.

İşte bu beni hareketlendirecek bir olaydı. Annem, tavan arasına pek izin vermezdi. Ancak geçerli bir nedenim vardı ve artık beni durduramazsın anneciğim!

"Anne!" diye bağırarak içeri girdim. "Efendim!" Annem de bana mutfaktan seslenmişti. Akşam yemeği hazırlıyor olmalıydı. "Tavan arasında bir şeyler yıkılmış sanırım. İlerdeki tepeden gördüm. Bir çıkıp kontrol edeceğim!" Mutfağa girmeden dışından bağırmıştım. İçine girmiş olsaydım beni sorguya çekme ihtimali fazlaydı. "On beş dakikan var!" Koş Marley, koş!

Aklımın Her Köşesi | DorleneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin