♀ mektup

27 4 23
                                    

Güzel bir gündü, yani sanırım. Çünkü göz kapaklarıma meydan okurcasına gözlerime girmek isteyen gün ışığı ile uyandım, iki saniye falan oldu. Eylül'e bir hafta kalmıştı. Mektubum hala gelmedi. Mutsuzum.

Gerçi abim son gün bile gelebilir demişti ama neden son gün gelsin ki? Hemen gelse ve beni mutlu etse ne olurdu sanki. Güneş ışıkları gözlerimi delmeye çalışırken ben de iyice örtünün içine giriyor, güneşten kaçıyordum. Aslında çok severim ama mektubumun gelmediği bir güne daha katlanabileceğimi sanmıyorum. Üstüne üstlük dün Peter'den mektup geldi. Mektupta Peter'in Hogwarts Kabul Mektubu'nun geldiği yazıyordu. Ben Peter'siz ne yapacağım, Tanrım!

"Marley, sen hala yatıyor musun?" 

Annemin yumuşak sesi. Ah, anne. Kendini ait olmadığın yerde hissetmek ve ait olduğun yere gidememek nedir, bilir misin? Hogwarts mektubu haftalardır gelmemiş bir cadı olmak nedir, bilir misin? Koca şatoyu boydan boya koşamamak nedir, bilir misin? Bilmezsin! Çünkü sen gittin!

"Uyuyorum! Mektubum gelene kadar uyanmayacağım!" 

Annem yanıma oturdu. Çöken yataktan bunu anlıyordum. Sonra şefkatli parmaklarını yine saçlarımda hissettim. Sanırım şimdi gerçekten uyuyacağım. 

"Vakti geldiğinde gelecektir, Marley. Sabırlı olmalısın. Sana bunu öğrettiğimi hatırlıyorum, değil mi? Değil mi, güzel kızım?" 

Kafamı yataktan kaldırmadan onaylarcasına salladım. Yüzüm tamamen örtünün içindeydi. Güneşten kaçarken kafamın tamamını gömememiş olmalıyım. Annem saçlarımı yumuşak yumuşak okşamaya devam ediyordu. Aynı yumuşak sesle konuşmaya devam etti. 

"Sabır en önemli erdemdir, Marley. Sabır olmadan istediklerimize ulaşamayız. Sabır mücadele etmektir." Cümlesinin sonunu ikimiz beraber tamamladık.

"Sabır, erdemin cesaretidir." 

Sesinden gülümsediğini anlamıştım. "Aferin benim kızıma! Nasıl da güzel öğrenmiş. Keşke öğrendiklerini hayatına da geçirse."

Annemin söyledikleriyle kıkırdadım. "Ama sabretmek çok zor." Kafam örtünün altında olduğu için sesim boğuk çıkıyordu. Beklemek istemiyordum artık, gelsin istiyordum. Cadı cüppesi giyip asamla ortalığı karıştırmak istiyorum. Süpürgemle quidditch sahasında tozu dumana katmak istiyorum. Artık Hogwarts'a gidip balkabağı suyuyla kahvaltı yapmak istiyorum. Tamam annemin pankekleri de çok güzel ama evimiz Hogwarts değil ve ben artık dayanamıyorum!

"Sabretmek zor olduğu için sabredenler büyük mükafatlara erişirler. Bunu da biliyorsun kızım." 

Ofladım. Öyle ofladım ki örtü havalandı. Gerçekten mükafatım çok büyük olmasa sabretmezdim zaten. Gerçi sabretmeyip ne yapacaksam? Uçan arabayla Hogwarts'a dalacak halim yok herhalde. Ama keşke yapabilseydim. Çünkü yüzyılın en havalı girişini yapardım. Ama maalesef. Biraz daha mutsuzum sanırım.

"Oflayıp durma ama! Gelmeyecek değil ya, elbet gelecek."

"Bir hafta kaldı anne!"

"Ne var bir hafta kaldıysa, bir hafta da gelemez mi?" 

Tekrar kuvvetlice ofladığımda örtüyü hızlıca üzerimden çekti. Saçlarım karman çorman olarak çıktım küçük inimden. Annem de yatağımdan kalkmış azıcık aralık olan perdeleri açmaya başlamıştı. Ah, gözlerim! Hayır anne, hayır. Bu sefil hayata daha fazla devam etmek istemiyorum. Bırak beni de şu yatağımda sefilce çürüyeyim. Tanrım, bu acı bana reva mı?

"Pekala küçük hanım, bayılmış gibi yatmayı derhal kes! Nerede benim hayat dolu, kıpır kıpır kızım! Neredeymiş?" 

Umutlarıyla beraber üzerine toprak atıyor annecim. Çelenk gönder lütfen, üzerinde 'Marlene McKinnon dünyadaki en çılgın sarışındı.' yazsın, teşekkürler.

"Marley!" Adımı bağırarak ablam içeri girdi. Bir an için müjdeyi verecek sanmıştım ama yanılmışım. Bana bakıyordu doğrudan, gözleri kısıktı. Arkasındaki elini görmem için havaya kaldırdı. Bir pastırma tutuyordu, karnım guruldadı duydunuz mu? Göz temasını asla koparmadan pastırmayı havada sallayarak ağzına götürdü ve iştahla çiğneyerek yedi. Belki biraz mide bulandırıcıydı, evet. 

"Bu neydi biliyor musun?" En mide bulandırıcı ve iştah kabartıcı olmayan pastırma yemen mi?

"Bir pastırmaydı."

"Hayır, son pastırmaydı ve onu ben yedim." 

İşte bu bir savaş ilanıydı! Hızla yataktan fırladım ve benim önümden benden daha hızlı koşan ablama yetişmeye çalıştım. Annemin arkamızdan kahkahalarla güldüğünü duyabiliyordum. Pastırmayı ne kadar çok sevdiğimi bu dünyadaki herkes bilir! Ne demek son pastırma, ne demek gözümün içine bakarak hepsini yedi! Şimdi şuracığa bayılacağım! Zaten bu muggle dünyasına sıkışıp kalmışım, bir de pastırmadan oldum! Tanrım, neden ben!

Merdivenin son basamağından aldığım kuvvetle ablamın sırtına atladım. Ve adeta koala gibi ona sarıldım. Aynı zamanda "Seni hain, bunu bana nasıl yaparsın!" gibi savaş naraları atıp düşmanımı korkutmaya çalışıyordum. Ben sırtında tepinip onu devirmeye çalışırken de ev halkı horoz dövüşü izler gibi bizi izliyordu. Sanırım haklılardı. Çünkü azimle ablamın omuzlarına çıkıp saçlarını çekiştiriyordum. O da beni tepesinden atmak için at gibi zıplayıp duruyordu. 

En son gördüğüm şey ablamın omzundan karşıdaki koltuğa fırlarken bize doğru koşan annemdi. Koltuğa meteor gibi düştüm ve benim hızımla koltuk da devrildi. Biliyorum, biliyorum. Çok ikonik bir an. Unutmayın; ikon olunmaz, ikon doğulur. Sarı saçlarımı savurduğumu görebiliyor musunuz?

"İkiniz de delirdiniz herhalde! Koltuğu devirmek büyük bir başarı." 

Babam ablam ve bana söylenerek koltuğu düzeltiyordu. Annem de iyi olup olmadığıma bakıyordu. Babam kahvaltısını yaparken koltuğun gürültüsüne gelmiş olmalıydı. Abim hala mutfaktaydı. 'Rahatlığı bir gün hepimizi öldürecek.' Ben de iyi olduğuma annemi ikna etmeye çalışıyordum. 

"Hadi kahvaltı soğudu iyice. Herkes mutfağa! Hadi bakalım!"

Oflayarak kabarmış saçlarımı düzelttim ve ayaklarımı sürüyerek mutfağa ilerlemeye başladım. 

Gördüğümü siz de görüyor musunuz? Yoksa ben mutsuzluktan hayal mi görmeye başladım?

Bir tabak dolusu pastırma ve Hogwarts mektubum! Hogwarts mektubum! Sonunda gelmiş!

"Mektubum gelmiş!" Hemen arkamda olan anneme sarıldığımda hepimiz gülüyorduk. Annemden ayrılıp az önce saçını yolduğum ve beni gülle gibi fırlatan ablama sarıldım. Sonra bize akıl hastanesinden fırlayan delilermişiz gibi bakan abime. En son babamın kucağına atlayıp mektubumu açtım. Hayatımın en güzel günü! 

Laf arasında dilediğimiz şeylere dikkat etmeliymişiz. 

*

*

*

"Sabır, erdemin cesaretidir."  












Aklımın Her Köşesi | DorleneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin