OO5 ; the towns most problematic person

387 25 14
                                    






































































📍Ibiza, Spain.
Hiçbir şey söylemeden ayaklanıp Ruben'in oturduğu masaya doğru ilerlerken yüzüme 'resting bitch face'imi takınmıştım. Olabildiğine cool gözüküp oldukça normal davranmam gerekiyordu.

Ya tarih olacaktık, ya da tarih yazacaktık.

Tam ikilinin oturduğu masanın önünde durup ikisine bakmıştım. "Merhaba" dedim, gülümseyip Ruben'in yanına oturdum, Calista'nın şaşırmış bakışlarına rağmen elimi uzatıp bekledim. Şaşkın ifadesiyle bana bakmaya devam ederken elimi tutmuştu.

"Dorothea ben" dedim, kendimi tanıtma amaçlı. O da sonunda yüzüne çakma bir gülümseme yerleştirip kendini tanıtmıştı. "Bende Calista Cerqueira. Tanıştığıma memnun oldum."

Elini çektiği gibi yüzündeki gülümseme ile beraber kafasını Ruben'e çevirmişti. "Bu kim? Arkadaşın bana bir kız arkadaşın olduğunu söylememişti."

Orospu.

Tek kaşımı kaldırıp Ruben'e baktım. Bence aktör olmalıydım, iyi iş çıkarabilirdim.

"Bahsetmedi mi? Tüh, ben bahsetti zannediyordum?" demişti Ruben. Kafamı önüme çevirip Calista'ya baktım. "Hangi arkadaşı acaba, sanırsam sonrasında onunla bir konuşmam gerekicek."

Calista kafasını sallamıştı. "Aynı şekilde benimde bir konuşmam gerekecek." Arkasına yaslanıp şampanya'sından birkaç yudum almıştı bende arkama yaslandığımda Ruben'in koluna çarpmıştım. Ayağımı ayağına vurduğumda elini çekip önüne koymuştu.

Arkama yaslanıp bir kere daha konuştum. "Konuşmanızı böldüm ben, önemli bir şey konuşuyordunuz galiba. Devam edebilirsiniz." Calista bana bir kere daha şaşırmış bir şekilde bakmış ardından da yanında duran küçük pembe çantasından telefonunu çıkartmıştı.

"Gerek kalmadı" demişti. Hızla ayaklanıp telefonundan birşeyler yapıp kulağına götürmüştü, sanırsam gidiyordu. Mekandan çıkana kadar onu izlemiş sonrasında bende masadan kalkmıştım. Hızla Ruben'in karşısına geçip dirseklerimi masaya koyup kafamıda avcumun içine bıraktım.

Aldığım derin nefesi yavaşça dışarı verip kapatmış olduğum gözlerimi açıp Ruben'e baktım. Yüzüme bir değişik bakıyordu. Ona birkaç saniye düz bir ifade ile bakıp garson'u çağırma amacıyla elimi kaldırmıştım.

Sağ tarafta bir iki kişi kamera ile o sırada bir fotoğraf çekmiş, sonrasında ise ortalıktan kaybolmuştular. Göz devirip gelen garsondan bir şişe su rica etmiştim. Kızlara baktığımda beni inceliyorlardı. Onlara gülümseyip gelen suyu açıp birkaç yudum aldım.

Ruben halen bana bakıyordu. Ardından telefonunu açmıştı. O sırada da ben konuşmaya karar vermiştim. "Sağ tarafta iki kişi az önce birkaç fotoğraf çektiler büyük ihtimalle. PR ekibine haber et, hazırlıklı olsunlar."

Kafasını kaldırıp bana bakmıştı. "Sen niye geldin. O kadar gelme dedim." Omuz silktim. "Ivan birşey olursa müdehale et dedi." Göz devirmişti.

"Onu dinledin ve beni dinlemedin. Aferin sana" ona bakıp derin bir nefes aldım. Ardından ayaklandım. Telefondan saate bakarken de ekledim. "Saat olmuş 10, ben burada halen seni dinliyorum."

Telefonumu geri çantama atıp kızların olduğu masaya doğru ilerlemiştim. Beyefendi'de peşimden geliyordu anlaşıldığı üzere. "Nereye gidiyorsun?" Aniden duraksayıp ona döndüm, dibimde bittiğinde bir adım geri atmıştı. "Sana ne?"

𝐭𝐡𝐞 𝐥𝐚𝐬𝐭 𝐠𝐫𝐞𝐚𝐭 𝐚𝐦𝐞𝐫𝐢𝐜𝐚𝐧 𝐝𝐲𝐧𝐚𝐬𝐭𝐲. -ruben diasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin