O23 ; it's not gonna happen, ever again.

340 49 27
                                    












































































📍Doha, Qatar.
Gana maçı 3-2 bitmiş. Saat geç olduğundan Ines'in akşam yemeği teklifini yarına ertelemek zorunda kalmıştım. Odama girdiğim gibi eşyalarımı değiştirip yatağıma kendimi atmıştım. Telefonumda öylesine boş boş dolanıp az önce paylaştığım gönderinin yorumlarını okuyordum.

Silmem gereken her hangi bir yorum yoktu şimdiye kadar. Derin bir nefes alıp telefonu yanıma bıraktım ve açık olan balkon kapısından dışarıdaki manzarayı izledim.

Şehirde yaşayan bir sürü kişi gecenin geç vakitlerine kadar ayaktaydı, meydanlarda maç izliyorlardılar. Diğer ülkelerden kendi ülkelerini desteklemek için gelen taraftarlar arada sırada otelin önünden geçiyorlardı, kendi marşlarını söylerken.

Böyle atmosferlerin hastasıydım. Keşke Dünya Kupası 1 ay değilde daha uzun sürseydi.

Arka planda çalan Lana Del Rey şarkıları ile neredeyse ağlayacak raddeye gelmiştim. Böyle kendime eziyet etmek çok hoşuma gidiyordu. Sadist falan değilim, duygusal olmayı seviyorum.

Otel odası çaldığında birkaç saniye kapıya doğru bakmıştım. Oda servisi veya herhangi bir striptizci çağırmamıştım odama. Ines'in de bu saatte odama geleceğini hiç tahmin etmiyorum, büyük ihtimalle sevgilisi ile beraber birbirlerine sarılmış, mışıl mışıl uyuyordular.

Bir dakika sonra kapıdan başka ses gelmeyince gelen kim ise gitmiştir diye düşünüp kalkmamıştım fakat kapı bir kere daha çalmıştı. Bu sefer hızla kalkıp üzerimdekileri düzeltip kapıya doğru ilerledim.

Koridordaki aynadan kendime bakıp saçlarımı kulağımın arkasına itmiş ve kapıyı hafiften aralamıştım, kim olduğuna bakmak için.

Ruben Dias, 1,86 boyuyla kapımın önünde dikilmiş duruyordu.

Kafasını yana eğip kapı aralığından bana bakmıştı. "Kapıyı açacak mısın?" Kapıyı hafiften biraz daha açıp sadece kafamı dışarı çıkartmış ve konuşmuştum. "Ne hakla burada duruyorsun? Ayrıca oda benim, kapıda benim, istediğim kadar açarım."

Aldığı nefesi seslice bırakmış ve dik bir şekilde durmuştu. "Konuşmamız gereken şeyler var. Açar mısın kapıyı?" Kafamı iki yana salladım. "Ben konuşmam gerektiği zamanda konuştum, sen fırsatı geri teptin. Yürü başka kapıya."

Ellerini göğsünün altında bağlayıp kapıma doğru birkaç adım yaklaşmıştı. "Önemli." demişti. Ona dik dik baktım, kapıyı açacağımı düşünüyordu. Kafamı iki yana salladım bir kere daha.

Zaten uykum vardı, ve beni burada tutuyordu.

Kafamı geri çekip kapıyı tamamen açmıştım. İçeri girdiğinde arkasından konuşmuştum. "Sadece 10 dakika konuşabilirsin. Daha fazla odamda kalırsan güvenliğe haber veririm, taciz ediyor diye."

Omzunun üzerinden bana bakmıştı tek kaşı kalkıp bir şekilde. Telefonunu komodine bırakıp yatağıma oturmuştu. Kaşlarımı çatmış ellerimi göğsümün önünde bağlayıp yanına gitmiş, baş ucunda azrail gibi dikilmiştim.

"Ne diyeceksin, konuş?" dedim. Derin bir nefes almıştı, ellerini yatağıma yerleştirip dik durmak için destek almıştı.

𝐭𝐡𝐞 𝐥𝐚𝐬𝐭 𝐠𝐫𝐞𝐚𝐭 𝐚𝐦𝐞𝐫𝐢𝐜𝐚𝐧 𝐝𝐲𝐧𝐚𝐬𝐭𝐲. -ruben diasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin