O33 ; the wedding

334 43 12
                                    


























































📍Douro, Portugal.
Dün, neredeyse günün yarısını Lisbon'dan Douro'ya sürerek geçirmiştik. Ruben'e uçağa binebileceğimizi söylemiştim fakat o araba yolculuğu yapmakta ısrarcıydı. Portekiz'in Güneyinden Kuzeyine oldukça bir yol almıştık.

Araba yolculuklarını severdim, fakat belli bir süreden sonra o da bayıyordu ve gördüğüm her mola yerinde durmak istiyordum. Neyseki, yolculuğun sonunda sapa sağlamdım.

Akşam Ines için bir bekarlığa veda partisi düzenlemiştik. Özet geçilecek olursa, oldukça eğlenceliydi, Ines'in diğer arkadaşlarının striptizci çağıracağını bilmiyordum.

Görünüşe göre Bernardo'da bilmiyordu, en azından biz paylaşım yapana kadar. Fakat bir sorun yaratmamıştı.

Bu sabah ise yatağa oturmuş, başımı ellerimin arasına almış öylece bekliyordum. Elbiseme uyan özellikle 1 ay boyunca aradığım çantam Lisbon'da kalmıştı. Dün yanımda olmadığını fark ettiğimde anneme bana kargolamasını istemiştim, dün akşam kargoladığını söylemişti fakat şu ana kadar elime ulaşan bir çanta yoktu.

En sonunda bir market poşedi ile düğüne gidecektim.

Derin nefesler alıp kendimi sakinleştim, elbet bir çanta bulacaktım, elbiseme uyması artık bu saatten sonra o kadar da önemli değildi.

Odamın kapısı çalınmadan açıldığında kafamı hızla kaldırmıştım. "Günaydınız hanımefendi. Dün akşamdan sonra bayağı yorulmuş görünüyorsunuz." demişti içeri giren ses. Tahmin edilebileceği üzere gelen kişi Ruben'di.

Ondan başka kimse zaten odama bu kadar hızlı bir şekilde giremiyordu. "Ruben lütfen, zaten derdim başımdan aşkın." Yanıma otururken elindeki şeyi bana uzatmıştı. "Annen kargolamış, sabah kuryeci getirdi. Bende teslim aldım."

Uzattığı çantama birkaç saniye bakıp elime aldım. Gerçek mi diye birkaç saniye incelemiştim. Gerçti.

"Ya, teşekkür ederim. Uyandığımdan beri şu çantayı düşünüyorum" dedim. Çantayı kenara bırakıp Ruben'e sarıldım. Uzun kolları ile beni sarmalamıştı. "Bir çanta için bu kadar dertlenmene gerek yoktu." demişti.

Sırtına vurup geri çekildim. "Pardon da eşyalarımı nereye koyacaktım ben? Çantasız elbise olur mu sence?"

Yataktan kalkarken derin bir nefes almıştı. "Tek derdimiz bu olsun o zaman." Elimin altındaki yastığı hızla alıp sırtına doğru attım. Sırtına çarpıp yere düşen yastığa dönüp bakmıştı. Eğilip aldıktan sonra bana geri atmıştı. "Haydi kalk hazırlan. 2 saat sonra çıkacakmışız."

Duvarda asılı olan saate baktım. Saat 11 olmuştu bile. "Neden saat 1'de gidiyoruz ki? Saat 5 gibi başlıyacak düğün."

Omuz silkmişti, ellerini eşofmanının cebine sokarken "Anca yarım saat yol gidicez, falan filan." Kafa salladım.

Üzerimdeki ince çarşafı kaldırıp kenara bıraktığımda altımda şortlarımın olmadığını fark etmiştim. Kendi üzerime birkaç saniye bakıp düşündüm, dün akşam ne bok yemiştim ben.

Odadan çıkmak üzere olan Ruben'e seslendim ardından. "Ben dün akşam tek başıma geldim eve değil mi?" Kafasını bana doğru çevirip baştan aşağı süzmüştü. "Evet?" Kafa salladım. Çok sıcak olduğu için sabaha kadar kendi kendime soyunmuş olmalıyım.

"Tamam çık, üzerimi değiştiricem." Kafa sallamıştı. Kapıyı kapatmadan önce son bir kez konuşmuştu. "Kahvaltı hazır aşağıda. Seni bekliyorum."

𝐭𝐡𝐞 𝐥𝐚𝐬𝐭 𝐠𝐫𝐞𝐚𝐭 𝐚𝐦𝐞𝐫𝐢𝐜𝐚𝐧 𝐝𝐲𝐧𝐚𝐬𝐭𝐲. -ruben diasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin