İkinci Bölüm

77 37 195
                                    

Kısa zamanda yeni bölümle geldim. Yiğit bebeğimin temsili bir resmini koymak istedim. Bir karakter belirlemek istemiyorum.

Sizin hayal gücünüze bırakıyorum, böyle daha uygun geliyor. :)

İyi okumalar...


Zaman, bir türlü geçmek bilmiyor, ve içim içimi yemeye devam ediyordu. Zil çaldığı anda hızlıca ayaklandım ve Nisan'ın şaşkınlığı devam ederken onu kolundan tutup ayaklandırdım ve onu sınıftan çıkarıp hızlıca kızlar tuvaletine götürdüm.

''Ne dedi Nisan?'' Nisan tabiki benden daha akıllı davranarak tek tek kapıları açıp içeride biri var mı diye kontrol etti. ''Hadi Nisan!''

Sıkıntıyla bir iç çekti ve yanıma geldi. ''Tamam kızım ya, sakin olsana sen.''

Merakla onu dinlemeye başladım. ''Senin niye ağladığını sordu, canını biri mi sıkmış onu sordu. Neden sen gidip sormuyorsun ona dediğimde, abin canını sıkmasın, üstüne gelmesin diye senden uzak durduğunu söyledi. Bende ailesiyle biraz atışmış diye uydurdum mecburen, ağzımı aradı özetle.'' Cümlenin devamını beklerken, gözlerini kaçırarak etrafına bakmaya başladı. Söyleyeceği başka bir şey vardı biliyordum. Bunun benim canımı sıkmasını istemediğinden emindim. Gözlerimi sımsıkı kapattım.

''Yüzünü bembeyaz yapan bu muydu yanii?'' Ona yalvaran bakışlarla bakmaya devam ediyordum. Nisan yine gözlerini kaçırmıştı ama ben bu sefer ellerini tuttum ve bana bakması için onu sarstım.

''Biz birbirimize yalan söylemeyiz Nisan, haydi anlat.'' Pes etti ve beni tuvaletten çıkarıp sınıfa doğru yönlendirdi sıramıza oturduk ve derin bir nefes verip anlatmaya başladı.

''İşte konuşmamız bitti ben tam sınıfa dönüyordum. Hani okulun ilk günü kavga etmiş diye duyduk ya, o çocuklardan birinin konuşmalarını duydum.'' dedi tepkimi ölçmek gibi ister gibi yüzüme bakarken. Hala merakla ve soran bakışlarla ona bakıyordum. ''Çocuk hıncını alamamış çıkışta bıçakla saldıracakmış Yiğit'e.''

''Ne?'' Şoktan neredeyse küçük dilimi yutacakken, sınıfa öğretmen girdi ama benim hiçbir şeyi duyacak, görecek halim kalmamıştı. Kulaklarım uğulduyor, kalbim mengeneyle sıkıştırılıyordu sanki. Neyseki son dersti, eğer şimdi sınıftan çıkarsam hem abim duyardı hemde onların dersini işgal etmiş olurdum. Durum iyice karmaşıklaşırdı.

O okul nasıl bitti, o ders nasıl geçti bilmiyordum ama kendimi iyi hissetmiyordum. Tedirgin bakışlarım hızlıca etrafı taradı ve bulamayınca omuzlarım yere düştü. Neyseki abime görünmeden okuldan çıkabilmiştim. Ama eve gidince bunun hesabını benden kesinlikle soracaktı.

Yiğit görüş alanıma girdiğimde adımlarımı hızlıca ona yönlendirdim. ''Yiğit!''

Bir an durdu ve arkasını döndü. Ben ise ciğerlerimdeki nefesi tüketerek ona doğru hızlıca koşmaya devam ediyordum. O kadar hızlı koşmuştum ki, onu da endişelendirmeyi başarmıştım. ''Aren, niye koşuyorsun sen kızım? Beni deli mi edeceksin?''

Doğduğumdan beri kalbimde bir delik vardı ve bu durumum yüzünden ailem üzerime titriyor, benim hızlıca yürümeme bile izin vermiyorlardı. Yiğit de biliyordu bu durumu. Beni kaç kere hastaneye götürmek zorunda kalmıştı. Hala nefesimi toparlayamamıştım. Yiğit'in beni bir kaldırıma oturtmasıyla nefesimi düzene bindirmeye çalışmıştım. Ama kalbim hala ağrıyordu. Nefesimi düzene soktuğumda, ona doğru döndüm.

''O kavga ettiğin çocuk var ya Ali.'' Soran gözlerle bana bakıyordu hemen çantasından çıkardığı suyun kapağını açıp bana içirdi. Tedirgin bakışlarında hala bir yumuşama yoktu, iyi olduğuma inanana kadar beni gerçekten dinlemeyecekti.

''Bıçakla seni bekliyormuş, sana bıçakla saldıracak.'' dedim ona korkak bakışlar atarken. Tedirgin bakışları, yerini şaşkınlığa ardından, sert bir ifadeye bırakırken, benim ifadem hiç değişmedi. ''Biraz daha iç suyu. İyi misin?''

Olumlu anlamda başımı sallarken, suyu kenara bıraktım ve Yiğit'in bir tepki vermesini bekledim. Ama sanki buzdan bir dağ gibi dimdik karşımda durmaya devam ediyordu. Hiç mi korkmuyordu? Bıçakla saldıracak demiştim. Tamam, güçlü ve itibarlı bir aileden geliyordu. Ama Yiğit zaten hiçbir zaman ailesinin arkasına saklanan küçük bir çocuk olmamıştı.

''Yiğit, biliyorum beni ilgilendirmez ama o çocukla dikleşmeyeceksin değil mi?'' Gözlerimi yukarı kaldırarak bir kedi gibi ona bakıyordum. Bu biraz da ona uyguladığım taktikti, çünkü Yiğit çok inatçı bir çocuktu. Asla korkmazdı ve kimseye karşı başını yere eğmezdi. Benim aksime başı hep dik ve korkusuzdu.

''Aren, benim kimseden korkum yok. Ben asla kaçmam. Benim adresim belli, gelsin ve öyle bir hamlede bulunsun. Ama bu ağır olur ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalır.'' Tam cevap verecektim ki, yerime mıh gibi çakılmama neden olan o ses, kulaklarıma doldu.

''Aren Nehir!'' Abimin sert sesini duyduğumda saklanacak yer aramıştım ama Yiğit hala dimdik karşımda duruyordu. Bu çocuk niye böyleydi ya, ben yanında resmen korkak tavuk kalıyordum. ''Eyvah abim.''

''Ne işin var senin bu çocuğun yanında?'' Bana söylüyordu ama bana değil, buz gibi bakışlarla Yiğit'e bakıyordu. Yiğit, ise asla kendinden ödün vermeden dik dik abime bakıyordu. ''Ben geldim yanına, biraz koştuğu için yoruldu, banka oturttum ve ona su aldım. Nisan gitmişti, tek başınaydı. Bağırma kıza!''

Abimin şalterlerinin atmak üzere olduğunu boynundaki damarın atmasından anlayabiliyordum. Gözünü bile kırpmıyordu resmen. ''Ben kardeşimle nasıl konuşacağımı senden mi öğreneceğim lan! Sana ondan uzak dur dedim. Biliyorsun, hasta olduğunu madem öyle bir durumda beni çağır.''

Yiğit, sabır dilenir gibi dudaklarının arasında derin bir nefes verdi. ''Uzağım lan zaten, aylardır kaya gibi duruyorum ama yarıklarla doldum. Aldığım nefesimin bile anlamı yok. Çünkü ondan uzağım Demir!'' Yiğit'i sözü bittiğinde, kısa bir sessizlik olmuş ama aynı derin hisleri bende taşıdığım için gözlerim anında dolmuştu neyseki bunu gizleyebilmiştim. Az önce dinen kalp sancım, tekrar ince ince sızlamaya başlamıştı sanki.

Abim yeniden öfkeyle ortalığı yakıp yıkarken, araya girmek zorunda kaldım. Daha fazla Yiğit'i üstüne gitmesine izin veremezdim. Benim yüzümden abimden laf işitmesini, daha fazla canının sıkılmasını istemiyordum. Zaten başında yeterince büyük bir derdi vardı. ''Abi, kimse yoktu gerçekten. Beni öyle görüce ne yapsın? Yürüyüp gitsin mi? Ben hastanelik mi olayım yeniden? Yardım etti sadece, haydi gidelim ne olur.''

Öfkeli bakışları bu sefer bana döndü ama bu bakış, bana döndüğünde çok da uzun sürmedi.

Abim son kez Yiğit'e dik dik baktı ama benim onu kolundan çekiştirmemle bana döndü. Yiğit, suçu kendi üzerine almıştı. Ama ben onun yanına gitmiştim. O, Aren benim yanıma geldi dememişti.

''Aren Nehir, sana kaç kere söylemem gerekiyor abicim. Senden bu zamana kadar hiçbir şey istemedim. Ömrümü veririm sana biliyorsun. Ama Yiğit'ten uzak durmanı istiyorum. Bu senin insiyatifinde olan bir durum değil.''

Derince yutkundum. ''Tamam abi, seni üzmek istemedim. Özür dilerim.'' Arkama döndüğümde Yiğit'in arkadaşları yanına gelmişti ama Ali denen çocuk da oradaydı. ''Allahım,'' dedim içimden yalvararak. ''Ne olur koru onu, güç ver ona...''

Gün IşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin