Yiğit'e verdiğim bu kötü haber ela harelerinin kararmasına neden oldu. Benden bunu duymayı beklemiyordu, ben de hala şoku atlatamamıştım zaten. Sertçe yutkunması adem elmasının belirginleşmesine neden olmuştu. Ben ise kendimi durduramadan ağlamaya devam ediyordum.
''Aren, ben varken böyle bir şey olması mümkün mü?'' dedi kendinden emin bir ifadeyle gözlerimin içine bakarak. ''Bak bana güzelim, mümkün mü?''
Kafamı yavaşça iki yana salladım. Burnumu çektim ve ona yine sarıldım. Borç olayından bahsetmemeliydim, yoksa bu işi kendi kendine halletmek gibi şeyler yapabilir, beni zor duruma sokabilirdi. Telefonum tekrar çaldığında abimi daha fazla meraklandırırsam bedenimi balkondan sallandırma ihtimali gözümün önüne geldi ve hemen Yiğit'in koynundan geri çekildim ve gözlerimi elimin tersiyle silerek aramayı cevaplandırdım.
''Efendim abi?''
Sesi kızgın geliyordu. ''Neredesin kızım sen?''
''Abi Yiğit'in yanındayım, lütfen kızma. Bak sana yalan söylemiyorum.'' Yiğit, sigarasını yakmış motoruna yaslanmış beni izliyordu. Gözlerinde tedirginliğe bulanmış öfke vardı sanki somut bir şeymiş gibi hissedebiliyordum. Abimin sesi kısa bir sessizlikten sonra beni buldu.
''Tamam, telefonu Yiğit'e ver.'' Ne? Kime vereyim? Abimin kafasına ya bir şey düşmüştü, ya da gerçekten kötü hissettiğim için, bana kıyamıyordu. Onayladım ve telefonu kulağımdan uzaklaştırarak Yiğit'e uzattım. Yiğit kısa bir an afallasa da kaşlarını çatarak telefonu kulağına götürdü. Yüzündeki keskin ifade çene hatlarına yayılmış, gözlerindeki ifade kısa bir anlığına yumuşamıştı.
Yiğit, sadece abimin dediklerini onaylayıp telefonu kapattı.
''Ne dedi?'' dedim merakla gözlerinin içine bakarken. Yiğit ise oldukça umursamaz bir tavırla, ''Yanından ayrılmamam gerektiğini söyledi,'' dediğinde ağzımdan çıkan şaşkınlık nidasına engel olamamıştım. Yiğit ise oldukça rahat bir tavırla benim başıma kaskı taktı ve binmem için yardım etti. Ben ise bir şey demeden kukla gibi yönlendirmesine izin vermeye devam ettim.
Motor, çalıştığı an öne atılırken, anlık refleksle Yiğit'in beline sıkıca sarıldım. ''Yiğit!''
Motoru sürmeye devam ederken, hızını az da olsa yavaşlattı ve bana cevap vermeden sürmeye devam etti. Oldukça lüks dubleks bir evin önünde durduğumuzda ağzı açık ayran budalası gibi evin dışarıdan görünümünü inceledim. Ama buraya ev demek hakaret sayılabilirdi.
Görgüsüz gibi görünmemek için bakışlarımı Yiğit'e döndürdüm. Ama içimdeki merak beni kamçılayınca, bu duyguya yenik düşerek sordum.
''Yiğit, burası gerçekten sizin eviniz mi?'' Yiğit, kafasındaki kaskı motorun arkasına koydu ve mütevazi bir gülümsemeyle bana bakarak cevap verdi. Okulumuza ilk geldiğinde durumları bu kadar iyi değildi eski evleri de çok kötü değildi ama burası beni gerçek anlamda şok etmişti.
(Evin görseli.)
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.