Olcay'ın beni anlamış olmasına sevinip,geriye yaslandım.Ama o hâla aynı sinirle ordan oraya yürüyordu.Sonunda durup karşıma oturdu.Gözündeki vahşeti görebiliyordum.
"Lan bu nasıl adiliktir?"
Sesi boş salonda yankılanıyordu.Gözümden bir damla daha yaş düştü.Ellerimi göğsümde birleştirip öne gittim.
"Öyle işte.Ama intikamımı alacağım!"
Bu kadar net ve korunaklı çıkan sesime şaşırıp,Olcay'ın ellerini tuttum.
Yan bir bakış attı.Ne söyleyeceğini bilemez gibi bakmakla yetindi.Kendine gelip,eliyle saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdı."Ne yapacaksın?"
Beklediğim soru buydu ama bir anda bocaladım.Çünkü buna daha karar vermemiştim.Karar versem bile bana yardım edebilecek kimse yoktu.Tek başıma bu işin üstesinden gelemezdim."Bilmiyorum ama Bahri Altaylı yaptıklarının hesabını ödeyecek."dedim Olcay'ın çikolata rengi gözlerinindeki merak dolu bakışları kesmek ister gibi.
"Ne olursa olsun senin yanındayım.Diğerleri de hepimiz.Hepsi sana bir şeyler yazdı.Bak burda."derken cebinden çıkardığı pembe renkli poşeti bana uzattı."kendini üzme sakın,ben yine geleceğim.Daha net konuşacağız."
Görüş süresinin bitmesiyle Olcay'ın rahatlatıcı omzuna yaslanıp,yüzüne küçük buseler kondurdum.İyi ki benim arkadaşımdı.
"Teşekkür ederim.Her şey için."Yeniden demir parmaklıklara döndüm.Koğuşa girmemle tüm gözler bende toplandı.Ama kimsenin konuşmaya cesareti yokmuş gibiydi.Alaycı gözleri umursamadan geçip yatağıma oturdum.Elimde ki toz pembe renkli poşetin içindekileri döşeğe döktüm.
Rastgele bir kağıdı aldım.
"Ada.
Canım Arkadaşım.Seni nasıl sevdiğimi bilemezsin.Yanına gelmeyi çok isterdim ama dikkat çekmememiz gerekiyor.Yoksa Bahri denilen koca kafalı adam verdiği bursaları kesip,tazminat bile ödetebilir.Ama umrumuzda mı hayır.Seni görmeye geleceğiz.Öptüm."
İrem"Seni seviyorummmm,kendini üzme sakın.Biz senin her zaman yanındayız..."
YusaGözümde yaşlar akmasına sebep olacak kağıtları katlayıp yeniden poşete koydum.Yanımda olan tek varlıklar,ailemden bile daha önde gelip beni yalnız bırakmayan ve kendimi asıl hissettiğim yerdeki biricik dostlarım.Tek tek hepsinin yazdıklarını okuyup,demir dolaba düzenlice yerleştirdim .Onları bana anımsatacak şey olarak el üstünde taşınabilirlerdi.
Yeniden başımı rahatsız yastığa koyup, dinlenmek istedim.Ama bu yastık fazla rahatsızdı.İçinde pamuk değilde taş varmış gibi bir his uyandırdı.Üstelik üstüne rastgele örtülmüş yastık yüzü kara lekelerle doluydu. İrenmemek için düşünmemeye çalıştım.Ama mümkün değildi.
Saat 22.00' di. Evet tam olarak ondu.Ve karanlık pis kokan koğuşu daha da kasvetlendirdi .Daha önce hücrede kalmış olmam toplu hapisaneye alışabileceğimi düşündürse de ben hala buraya alışamamıştım.Zaten alışmaya da niyetim yoktu.Buradan çıkmak istiyordum.Hatta gizli bir tünel açıp,günler sonra burdan çıkmak da düşüncelerim arasındaydı.Tabi şu koğuş çavuşu denilen iri yarı kadının yokluğumu fark etmemesi gerekiyor.Ondan öncede aramızın kötü olduğu koğuş 'arkadaşlarımla' aramı düzelttip onları bu konuda bana yardım etmeli konusunda ikna etmem,hatta 'gelin beraber kaçalım ve Bahri denilen o adamı öldürelim' demem gerekiyordu.Ama bu imkansızdı.Kimseye ağız yamultup,yalvaracak durumda değildim.Bu planı direk eleyip diğer olmayan planlarımı düşünmeye başladım.Belki de dışarıdan biri olabilirdi!Her şeyi yapabilecek ve kolu Bahri Altaylı'ya kadar uzanabilecek biri.Ama böyle biri gelipte bana mı yardım edecekti?İçimdeki arsız ses kahkaha atıp,yere yuvarlanırken ben çoktan gözlerimi kapatmıştım.Uykunun kollarına dalmıştım.
***
"Yemek yemeyecek herhalde."
"Aman bize ne ,zıkkım yesin."
Uykunun kollarından zor da olsa ayrılıp,kalktım.Benim hakkımda konuşan kadınlara bakıp gözümü devirdim.
Bunlarla uğraşmak istemiyordum.Sadece sessizliği dinlemek istiyordum.Buradan bir an önce kurtulup,Bahri denilen o adama gününü göstermek istiyordum ama bu imkansız gibi bir şeydi.Tek başıma yapabileceğim bir şey değildi.Ve buraya geleli beş hafta olmuştu.Sandığımdan zor olsa da buraya alışmıştım.Sabahları bağırış sesleriyle herkesi uyandıran,pencere tarafında yatan yaşlı kadın,ölmek için gün sayıyor gibiydi.Mesela ona alışmıştım.Sonra şu leş kokan tuvaletin öğleden sonra kokmaya başlamasına alışmıştım.Bir de her sabah erkenden kalkıp evlenme programı izleyen Nimet Teyze'ye alışmıştım.Ama alışmamalıydım.Ben burada olmamalı,bu sefaletleri çekmemeliydim.Şimdi üniversite kampüsünde arkadaşlarımla eğlenmeli,sohbet falan etmeliydim.Ama bu benden yaşça büyük kadınların yanında erkenden yaşlanmayı bekleyemezdim!Ağlamak kaçınılmazdı.
Yatağımın üzerinde öylece yatarken kurduğum hayaller dağılıp gitti.Gardiyanın sesi koğuşda yankılanırken hızla doğrulup kalktım.
"Meltem Hisli,Ayça Yüksel,Ada Koçer."
Bugün ziyaretci günüydü ve büyük ihtimalle Olcay gelmişti.Sevinçle hızla görüş alanına ilerledim.Ayça'yla Meltem de benim önümde ilerleyip,ziyarete gelenlerin yanına gittiler.
Uzun zamandan sonra onu görmek iyi gelecekti.Uzum görüş salonunu uzunca taradığımda Olcay'ın gelmediğine emindim.Sanırım yanlışlıkla çağırsılar diye düşündüm.Diğer arkadaşlarımı da göremeyince kendimi eli boş kalmış gibi hissettim.Yani daha çok hayallerim yıkılmıştı.Çünkü Olcay'ı görmeye ihtiyacım vardı.
Yeniden koğuşa doğru ilerlediğim sırada -biraz önce farkedip umursamadığım genç adamın- daha önce duymadığıma emin olduğum sesle irkildim.
"Ada."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK ALDANIŞ
Teen FictionLanetli güçlerin himayesi altında kalmış,korku bedenine hükmederken cesur kalıp yardım bekleyen genç kızın umutlarının aralandığı ,eskiyi unutmak için her adımda tökezleyen bünyesinin dayandığı zorluklar gün yüzüne çıkıyor. Ada uğradığı ihanetin ke...