"Sence fark etmiş olabilir mi?" Yuuji sorgularcasına konuştuğunda, Nobara hemen farklı bir iddia sundu. "Belki de görmemen gereken bir şeyler yapıyordur?"
"Sanmıyorum,"
Megumi restoranttaki silahlı saldırıdan kurtulduğu gecenin sabahında kendini atış kampında bulmuştu. Birkaç hafta kampın sağladığı yurtta kalacağı söylendiği için diğer çalışanlar tarafından gerekli eşyaları çoktan odasına getirilmişti. Bunun önceden planlanan bir kamp olduğu o kadar belliydi ki Sukuna'nın bizzat kendisinden uzak durmaya çalıştığını fark etmek zor değildi. Megumi şimdiye kadar görevini üstün bir başarıyla gerçekleştiriyordu ama bu hâldeyken elinden hiçbir şey gelmezdi, bu yüzden Sukuna'yı en iyi tanıyan kişi olarak Yuuji'ye sordu;
Bunu nasıl düzelebilirim?"Bir öneriniz var mı?"
Nobara birden heyecanla telefonu eline aldı. "Önce ben!" Ve gerisi okuduğu ajan konulu kitaplardan çıkarım yapıp, tavsiye vermekti. Kesinlikle öneriler faydasızdı çünkü Megumi her şeyi anlatırken bir kısmı bilinçli olarak atlamıştı.
Sukuna'nın kendisini öptüğü gerçeği, teknik olarak tam bir öpücük değildi sadece küçük bir temastan ibaretti ama Megumi'nin zihnini mahvetmeye yetti. Nobara'nın anlattığı şeyler bu yüzden pek işine yaramazdı sadece 'büyük silahı kendin için kullan' dediği an Meğumi sonunda ondan bir şeyler yakaladı.Mecazi olarak düşünüldüğünde tek büyük silah Sukuna'nın kendisiydi ve silah tam olarak Megumi'nin elindeydi.
"Ona çok fazla saçma şey okuduğunu söylemiştim, neyse beni dinle Megumi." Yuuji zorla aldığı telefonu yüzüne iyice yaklaştırdı, dünyanın en büyük sırrını veriyormuş gibi sesini alçalttı ve istemsizce Megumi tüm dikkatini ona vermek zorunda kaldı.
"Üzerine git."
"Ne?" dedi Megumi. "Bu kadar mı?"
Beklenti kulesi birden yıkılmıştı."Tabii, başka ne söylenir ki?" Yuuji gülerek eski ses yüksekliğine geri döndü. "Fark etmiş olmanı umuyorum, Sukuna eziklerden nefret ediyor; yani etrafında korkakça davranma. Orada olduğunu belli et."
"Ariana Grande gibi Megumi anladın mı, iste ve al ama ölme." Nobara bunu kolayca söylebiliyordu.
Ne konforlu."Bu, yeterli sanırım..." Megumi daha fazla saçmalık duymak istemediği için telefonu olabildiğince çabuk kapattı.
Tüm konuşma boyunca beyninin çıkarabildiği tek şey; Sukuna'yı kullanmakla ilgiliydi ve eğer bu silahı kullanacaksa ıskalamaması gerekiyordu.
İlk kez Nobara'nın okuduğu dandik kitaplar, Yuuji'nin bağlantısız tavsiyeleri işe yaramıştı.
Megumi artık yapacağı şeyi biliyordu; ne kadar bencil ve acımasızca -herhangi biri için- olsa da ömrü boyunca kaçmak yerine bunu yapmayı tercih ederdi;
Sukuna'nın duyguları ezilip ölene kadar Megumi bunu kendi çıkarları ve gücü için kullanacaktı.Ancak Sukuna durumu fark ederse muhtamelen bu gece bile ölebilirdi.
Tüm riskleri aldığı an hiç beklemeden önceki 'evini' ziyaret etmeye karar verdi.Megumi siyah, kalın askılı antrenman tişörtlerinden birini giyiyordu ve değiştirme zahmetine de girmedi, yurt binasından çıkarken keskin soğuğa karşı sadece üzerine ince bir ceket aldığı için pişman oldu ama geriye dönerse hemen planından vazgeçerdi.
Bu yüzden arabayı normalden daha hızlı sürerek eve yarım saatte gelmek yerine yirmi dakikada geldi.Biraz zaman geçsin diye Uraume'nin helikopterde bahsettiği portre çizimlerine bakmak için evin arka girişinden dolandı ve Megumi gördügü ilk portreyle nefesini verdi.
Bu gerçek bir tasvir değildi.
Model Sukuna'nın kendisi olmasına rağmen bir insan resmi yoktu; dört kola, dört göze, normal insan boyutundan iki kat daha uzun bir boya sahipti.
Tabii Megumi onun karnındaki dili görmezden gelemedi. Alttaki beceriksizce yazılmış 'king of curses' yazısı Uraume'nin, Sukuna'yı ne kadar ilahlaştırdığını kanıtlıyordu.
Ve tabii ki en büyük tablo buydu ve Megumi daha küçük olanları incelemek için on dakika harcadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nakakapagpabagabag
Fanfictionsilahlı çatışmanın ortasında, restoranın ortasında, diyorlar ki "ellerin havada gel" beni asla yakalayamayacaklar [sukufushi] [jujutsu kaisen//modern au]