2

131 18 31
                                    

Her öğle arasında olduğu gibi okulun en sakin ve uzak köşesine koşmuştu, upuzun dalları ve kocaman yaprakları olan ağacın altında oturuyordu Changbin. Elinde minik bir ekmek ve bir şişe de su vardı. Ekmeğinden küçük bir ısırık aldıktan sonra yavaş yavaş çiğnemeye başlamıştı. Ama çok yavaş. Böylece yemeği hemen bitmeyecek ve karnı da daha iyi doyacaktı, annesi böyle söylemişti. Annesinin öğrettiği gibi içinden 10'a kadar sayarken yanına oturan çocukla irkildi.

Çocuk yanına yerleşmiş elindeki küçük çantasından öğle yemeğini çıkarıyordu. Bir tost, iki dilim elma, iki tane kiraz ve bir meyve suyu. Meyve suyuna pipetini geçirdi ve bir yudum aldı. Changbin ise ağzı hâlâ dolu, gözleri kocaman olmuş bir şekilde çocuğu izliyordu. Nerede kalmıştı? 10 olmuş muydu? Nasıl yutacaktı yemeğini şimdi? Ya annesi sayamadan yuttuğunu öğrenirse?

"Afiyet olsun."

Kendisine gülümseyerek konuşan çocuğa baktı, yüzü çok parlak görünüyordu. Sanki tüm güneş onun yüzünde toplanmış gibiydi. Bir dakika, ağzındakini yutmak zorundaydı. Onunla konuşulduğunda her zaman anında cevap vermesi gerekiyordu, annesi böyle öğretmişti. Bu bir önceki hatası için de iyi bir bahane olurdu. Ağzındakileri hızlıca yuttuktan sonra konuştu Changbin, "Teşekkür ederim."

Onu umursamadan yemeğini yiyen çocuğu izlemeye devam etti. Sanki her şeyi orada biriktiriyor gibi yanaklarını kocaman şişiriyordu.

"Ne istiyorsun?" Çekingence sordu.

"Hm?"

"Yanıma neden geldin? Bir şey mi istiyorsun?"

"Hayır, sadece bugün seninle yemek istedim. Sen neden kantinde yemiyorsun?"

Gözlerini kırpıştırıp önüne döndü konuşurken, "Yiyemem. İstemiyorlar ki beni orada. Hem, sen tanımıyor musun ki beni?"

"Yoo, ünlü biri misin?"

Çocuk umursamazca yemeğini yerken Changbin de ekmeğini yemeye devam etti. O henüz birkaç ısırık almışken diğer çocuk tostunu bitirmiş bir elma dilimi atıyordu ağzına.

"Ne kadar hızlı yedin öyle. Annen kızmıyor mu?"

"Ha? Neden kızacakmış ki? Yiyeyim diye hazırlıyor bunları zaten."

Diğer elma dilimini Changbin'e uzattı ama Changbin kaşlarını çatarak hızla kafasını salladı.

"Yok. Sen ye kendi yemeğini."

"Seninle paylaşmak istiyorum ben. Tadı çok güzel. Hatta kirazın birini de al. Annem arkadaşlarınla yemeklerini paylaş der ama benim arkadaşım yok zaten. Hep bana kalıyor."

Bu bir zafermiş gibi gülerek konuşuyordu. Arkadaşının olmaması sevinilecek bir şey değildi ki.

"Senin de mi arkadaşın yok? Niye ki? Çok temiz görünüyorsun, hiç kirli değilsin. Yoksa senin de mi anneni tanıyorlar?"

"Of, ne diyorsun? Zaten temizim ben. Hiç anlamadım seni. Okuldaki herkes çok salak çünkü, hepsi midemi bulandırıyor. Hem de çok kabalar."

"Ay, ben kaba değilim ama." Changbin utangaç bir şekilde kendini savunmaya geçti.

Diğer çocuk kollarını önünde birleştirerek bilmiş bir tavırla cevap verdi, "Biliyorum, o yüzden seninle arkadaş olacağım ben. Yemeklerimi de seninle paylaşacağım. Diğerleri salak olduğu için seni dışlıyorlar, görüyorum bazen. Seni izlediğimden değil ya. Sadece arada bir gözüme çarpıyor işte. Hiç tanımıyorum seni yani."

"Salak oldukları için değil ki pis olduğum için istemiyorlarmış beni, öyle dedi annem. O yokken pis oluyormuşum. Bir de annemle ilgili bir şeyler söylüyorlar, deli olduğunu falan. Ama deli değil, sen de öyle düşünme tamam mı? Çok iyi benim annem."

"Ben annenle arkadaş olmayacağım ki, seninle olacağım zaten. Bana ne annenden."

Biraz yaklaşıp küçük çocuğu kokladıktan sonra hemen geri çekilerek kollarını tekrar birleştirdi.

"Pis falan da değilsin! Mis gibi kokuyorsun. Hıh, çok saçmaymış."

Changbin yanında oturan çocuğa şaşkınlıkla bakıyordu. İlk defa biri onunla arkadaş olmak istiyordu. Hem de böyle güzel, temiz ve parlak bir çocuk. Ne diyeceğini bilememişti. Çocuk ona parıldayan gözler ve kocaman gülümsemesiyle bakıyordu. Güneş sadece bu çocuk için çalışıyor olmalıydı diye düşündü.

"Tamam ama yemeklerini yiyemem. Bir de benimle arkadaş olduğun için sana da kötü şeyler söylerlerse istersen küseriz. Tamam mı?"

"Hı hı aynen. Benim adım Jisung. Senin adın ne? Bir de annenin adı. Şey, annem sorar belki diye."

Gülümseyerek elini uzatan çocuğun elini sıktı ürkekçe. İlk ve tek arkadaşı o akşam eve gittiğinde annesinin odasına girerek gizlice defterlerini karıştırmış ve Changbin'in annesiyle ilgili tüm sayfaları okumuştu. Madem Changbin'le arkadaş olacaktı onun hakkında her şeyi bilmeliydi.

Jisung, annesinin hastanesine onunla birlikte gittiğinde odadan çıkması yasak olurdu. Başında bekleyen bir abla ise onu kontrol etmekle görevliydi. Ama bahçeden geçerken birkaç kez Changbin'i bir kadınla oturmuş konuşurken görmüştü. Changbin o kadınla konuşurken çok mutlu görünüyordu, okulda hiç böyle değildi. Suratı hep asık ve mutsuz görünürdü. Üstelik o kadına bir sürü şey anlatıyordu. Okulda ise hiç konuşmaz hep sakin köşelerde otururdu. Bir kez uzaktan Changbin'in kahkahasını duyduğunda çok şaşırmış, istemsizce gülmeye başlamıştı. Sanki güzel sesli kuşlarla dolu bir ormanda üretilmiş melodi gibiydi. Jisung bu sesi tekrar duymak için her şeyi yapabilirdi.


;;;;;

hmmmm oyle mi olmusss

under my skin, binsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin