9

77 13 41
                                    

Günün yorgunluğunu eğer bu şekilde atacaksa her gün bitkin düşmeye razıydı. Eve geldiğinde güzel bir masayla karşılaşmış, yemekten önce kısa bir duş almış daha sonra bebeğinin kendi elleriyle özenle hazırladığı yeni bir tatlı türünü afiyetle yemişti.

Şimdi kendisi koltukta otururken Jisung kafasını onun bacaklarına yerleştirerek kıvrılmıştı yanına. Changbin onun saçlarıyla oynarken genç adam da bir yandan alt bacağına hafif hafif masaj yapıyordu. Televizyonda ise Jisung'un favori filmi oynuyordu. Yukarıdan suratını inceledi; yüzü rahatlamış ama dudakları hafifçe büzülmüştü. Bazı repliklerde ses çıkarmadan dudaklarıyla eşlik ediyordu karakterlere.

Onunlayken böyle anlarda hissettiği huzuru başka hiçbir yerde hissedemiyordu. Anlayamadığı şey ise hem bu kadar huzurlu hem de bu kadar endişeli nasıl hissedebiliyordu? Kalbindeki tüm periler toplanmış iki göğsünün arasına tekmeler atıyordu sanki. Aynı periler; Jisung ona kedi gibi sırnaşıp yanına kıvrıldığında, avuçlarını öptüğünde, onun için tatlılar yaptığında ve her saat övgüler yağdırdığında kalbinin tam ortasında dans ediyor ve zıplıyorlardı. Perileri onu seviyor mu sevmiyor mu emin değildi Changbin çünkü onun yaptığı şeylerle bu kadar mutlu olurken onu evlerine almak istemiyorlardı, kabul etmiyorlardı. Kalbini sıkıştıran elleri görmezden gelerek kucağında yatan çocuğun tombul yanağında gezdirdi parmaklarını. Diğer eliyle sırtını ve belini okşuyordu sakince.

"Bebeğim?"

Bacağına hafif dokunuşlar yaparak ağrılarını alan genç adam gözlerini filmden ayırmadan mırıldandı, "Hm?"

"Diyelim ki bir yere gitmek istiyorsun. Kaçmak ve yalnız kalmak."

Konu dikkatini çekince kafasını Changbin'e çevirerek direkt gözlerinin içine baktı onu anlamaya çalışırken.

"Sadece biraz rahatlamak için yani. Nereye giderdin?"

Kaşları çatılan çocuk rahatsızca kıpırdandı, "Gitmem."

"Ben de seninle gelmek istiyorum diyelim. Kimse bizi bulamasın bir süre. Nereye kaçmamızı isterdin?"

"Binnie, neden böyle bir şey istiyorsun ki? Sıkıldın mı evimizden?"

Yanaklarını okşamaya devam etti, "Hayır, hayır. Yuvamızdan nasıl sıkılabilirim? Değişiklik olsun diye. Belki sevdiğin, bildiğin bir yer vardır beni götürmek istemez misin?"

Jisung, büyük oğlanın gözlerine dikkatlice baktıktan sonra tavana çevirdi bakışlarını. Yüzünde yan bir gülüş oluşup gözleri kısılırken yanıtladı kendisini sorguya çeken oğlanı, "Aslında bir yer var, Binnie'm. Kimsenin bizi bulamayacağı, herkesten uzak ve senin de çok seveceğin bir yer. Ben sık sık uğruyorum."

Gözlerini tekrar Changbin'e çevirdi. Bir elini göğsüne götürerek okşadı biraz ve oradan ayırmadı.

"Senin için daha da güzelleştireceğim orayı. Sen kirli yerleri pek sevmiyorsun biliyorum, zaten orası da kirli değil bence ama senin için tertemiz yapacağım."

Göğsündeki eli koluna kaydırdı ve sert kasları okşamaya başladı şimdi de.

"Yarın gidelim mi? Çok merak ettim."

Kucağından kafasını kaldırdı ve koltukta doğrularak ona daha çok sokuldu. Bir elini boynuna doladı ve ensesindeki saçlarıyla oynadı. O sırada çoktan birkaç çiçek açmış olan saçların arasına yeni tohumlar bırakmayı ihmal etmedi. Çok yaklaşmıştı, bahçesi yakında orman olmak üzereydi.

Başını geniş omuza yaslamadan hemen önce sorusunu yanıtlamak için kulağına fısıldadı, "Daha vaktimiz var, çiçeğim. Şimdi uyumak istiyorum sadece."

under my skin, binsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin