1

192 24 15
                                    


𓆩♡𓆪

Kolundaki saate baktı, 22'yi gösteriyordu. Epey geç olmuştu. Gözlüklerini çıkarıp masaya bıraktı ve başını koltuğuna yasladı. Gözlerini kapatmış dinlendirirken tamamen unuttuğu randevusunun aklına gelmesiyle gözlerini açması bir oldu. Telaşla tekrar saatine baktı, daha yarım saati vardı. Aceleyle yerinden kalktı ve kişisel eşyalarını çantasına doldurdu. Hastaneden çıkarken gördüğü birkaç kişiye iyi akşamlar dilemeyi de unutmadı. Her zaman kibar biri olmayı tercih ederdi ya da öyle görünmeyi.

Kibar, anlayışlı, sabırlı, zeki... Bu özellikleri ona mesleğinde oldukça yardım ediyordu. Bunlardan birine bile sahip olmasaydı o delilerle nasıl başa çıkacaktı ki?

Arabasına bindiğinde dikiz aynasından kendine baktı. Hafif kıvırcık saçlarını tek eliyle karıştırdı ve tekrar baktı. Zaten gevşemiş kravatını boynundan çıkarıp arabanın bir bölmesine sıkıştırdıktan sonra beyaz gömleğinin ilk iki düğmesini açtı. Tüm günün yorgunluğuna rağmen gayet iyi göründüğünü düşünerek aynadan kendine yan bir gülümseme sundu.
-...zeki ve kibirli-

Israrla çalan telefonunu sonunda cevapladı ve kulaklığını takarken konuştu, "Hey! Nasılsın?"

"Neredesin Changbin?" Kaba ve sinir bozucu gelen sese karşılık gözlerini devirdi. Nezaketen hâl hatır sormaya ne olmuştu? Kibarlığın modası hiçbir zaman geçmezdi ki.

"Yoldayım, geliyorum. Sen hazır mısın?"

"Evet, elbette. Seni bekliyorum. Acele et, Changbin."

"Görüşürüz." Tekrar göz devirerek sonlandırdı konuşmayı. Kimseden emir almayı da sevmezdi. Bu çocuk bir şeylerden artı puan alsa iyi olurdu.

Bir önceki randevularını düşününce bunun da aynı sonlanmasından korkmuyor değildi. Kiminle görüşmeye çıkıp tanışmaya yeltense ertesi günlerde ya ortadan kayboluyorlar ya da Changbin'den tamamen uzaklaşıyorlardı. Ne kadar çekici ve karşı konulamaz olduğunu bilmese problemin kendinde olduğunu bile düşünmeye başlayacaktı neredeyse. Neyse ki bir problemin kaynağı olamayacak kadar harika biri olduğunu biliyordu; aksini düşünmesine de fırsat verilmiyordu zaten.

"Tanıdığım en iyi insansın. Çok güzelsin. Bunda da harikasın işte, yapamadığın bir şey var mı? Mükemmelsin sen, Binnie. Harika kokuyorsun. Çok düzenlisin. Seni kim sevmez ki? Ah, yine çok yakışıklı olmuşsun."

Kısa bir sürüşten sonra önünde durduğu eve doğru ilerledi ve zili çaldı. Kapıyı açan adamı süzdü önce, gayet iyi görünüyordu.

"Gidelim mi, hazır mısın?"

"Yaklaşık yarım saattir, evet. Gidelim." Biraz sinirli bir şekilde nefes verip aceleyle konuştuğunda evden çıktı memnuniyetsiz adam.

Beline hafifçe koyduğu eliyle destekledi ve arabaya yürüdüler. Changbin, onun konuşma tarzından hoşlandığını söyleyemezdi ama görünüşü bir şans vermesi gerektiğini söylüyordu. Ve öyle de yapacaktı.

Yemek umduğundan daha güzel ve keyifli geçmişti. Kaba konuşmasının aksine eğlenceli birine benziyordu. Şimdi onu evine getirmiş, arabanın içinde birkaç dakika daha oyalanarak akşamla ilgili küçük değerlendirmeler yapıp gülüşüyorlardı.

Hadi ama, dışarı çıkmaları gerekiyor. Buradan hiçbir şey göremiyorum.

Diğer adamdan önce davranarak arabadan inip onun kapısını açtı Changbin. Biraz ilerleyip evin önünde durdular, adam -tekrar tekrar- Changbin'e bu güzel gece için teşekkür etti ve gözünün önüne gelen bukleyi eliyle düzeltti nazikçe.

Elinin altındaki direksiyonu sıkarken dişlerinin arasından konuştu, "O elinle özel olarak ilgileneceğim, aptal herif."

Changbin bu hareketine gülümseyerek dudaklarına yaklaştı. Yumuşak ve çok kısa bir öpücük verip geri çekildi.

"Tekrar görüşecek miyiz?" gözleri parıldayan adam heyecanla sordu.

"Şanslıysan evet." Gülerek geri çekildi ve diğer adamın eve girmesini bekledikten sonra arabasına ilerledi, dudaklarını elinin tersiyle silmeyi de ihmal etmedi.

Seni öldüreceğim.

Onları sinirle izleyen Jisung'un tırnakları artık direksiyonun kumaşını yaralamaya başlamıştı bile.

˚₊·-̳͟͞͞♡


kendimce eğleniyorum simay tuce asko babayy

under my skin, binsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin