6

89 15 18
                                    

Changbin kolay bir çocukluk geçirmemişti. Evlerine hep bir gürültü ya da tam tersi ölüm sessizliği hakim olurdu. Sorunun ne olduğunu ise hiçbir zaman anlamıyordu, anlayabilmek için çok küçüktü. Herkes sessizken bir anda bir gürültü kopar ve annesi bağırarak bir şeyler anlatıyor olurdu. Annesinin kızgın ve üzgün olduğunu görüyordu sadece. Ne anlatmak istediğini bilmiyordu. Babasıyla kavga ederler, küçük çocuğu korkuturlar ve sonra susarlardı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi susarlardı.

Hangi çocuk annesini sevmezdi ki? Ne kadar kızgın olursa olsun kendisine hiç zarar vermemişti. Bunun için minettar olması gerektiğini düşünürdü Changbin çünkü öyle söylenirdi ona. Changbin'e masallar anlatırdı uyumadan önce, küçük çocuk uykuya dalana kadar da ayrılmazdı yanından. Masalları bazen sevmezdi çocuk, korkardı ama söylemezdi annesine. Anlattığı her masalı beğenmiş gibi yapardı çok korktuğunda ise uyuma numarası yaparak annesinin masalı erken bitirmesini sağlardı.

Ama masal bitince giderdi annesi. Changbin hiç hoşlanmazdı yalnız yatmaktan. Sonra annesi gündüz de gitmeye başladı. Gündüzler geceyle birleşti ve annesi eve gelmemeye başladı. Babasının söylediğine göre Changbin'in pasaklılığından bıkmış ve onu bırakıp gitmişti. İnanmadı ama yine de üzüldü çocuk. Ağlamıştı babasına, annesine gitmek için. Babası onu bir hastaneye getirdi, bahçede bir banka oturttu ve beklemeye başladı. Çocuk uzaktan annesini gördüğünde ise koşarak kucağına zıpladı.

"Anne ben pasaklı değilim. Söz, bir daha odamı dağıtmayacağım! Temizleyeceğim her yeri. Pis değilim, evimize geri gel lütfen!"

Annesi ona sıkıca sarılmış ve banka oturduğunda çocuğu da dizlerinin üstüne oturtmuştu. Biraz uzakta bekleyen kocasına baktı ve çocuğunu sakinleştirdi kendince. Ona kendisi yokken neler yaptığını sordu, babasının ona nasıl baktığını. Bundan sonra temizliğini kendisinin yapması gerektiğini söyledi, eğer pis olursa hiçbir çocuğun onunla arkadaş olmayacağını söyledi. Odanı şöyle topla, dişlerini şöyle fırçala, banyonu şöyle yap, tırnaklarını şöyle kes, saçlarını her gün tara... Birçok şey anlattı ve can kulağıyla dinledi çocuk. Annesinin geri dönmesi için ne gerekirse yapardı. Bir de arkadaşsız kalmak istemezdi tabii.

Annesine neden burada kaldığını sorduğunda biraz hasta olduğu cevabını aldı ondan. Pek de hasta görünmüyordu çocuğun gözüne.

Annesi eve döndü, tekrar gitti, eve döndü ve tekrar gitti. Kısır bir döngü gibi aynı şeyler yaşanıyordu. Küçük Changbin bazen annesini ziyarete gidiyor, o yokken olan şeyleri anlatıyordu hevesli hevesli. Annesini çok özlüyordu hatta bazen onunla birlikte kalmayı istiyordu ama yasakmış, kalamazmış.

Yalnız uyumaktan korktuğu için ışık açık yatıyordu, uyumamak için gözlerini açık tutmaya çabalıyor odanın her köşesini kontrol ediyordu durmadan. En sonunda yorgun düştüğü için uyuyakalıyordu gecenin bir saatinde. Uyuyakaldığında ise kabuslar görüyor ve korkarak uyanıyordu. Annesi yokken neredeyse her gecesi böyleydi. O geldiğinde ise sevinçten havalara uçar, ona sıkı sıkı sarılarak derin bir uyku çekerdi. Bir daha gitmesin diye dualar eder, annesine yalvarırdı.

Okulda ise gerçekten arkadaşları ondan uzaklaşmıştı. Oysa annesinin söylediği her şeyi yapıyor, kendini temiz tutuyordu. Annesi geldiğinde bile ondan uzak duruyorlardı. Annesi bile temizleyemiyor muydu onu artık? Neden arkadaşlık yapmıyordu kimse?

Sonra onunla dalga geçmeye başladılar, annesi hakkında konuşuyorlardı. Annesi deliymiş ve bir akıl hastanesinde yatıyormuş. Changbin, deli ne demek bilmiyordu. Annesinin bazen hastalandığını ve hastaneye gittiğini söylüyordu onlara ama diğer çocuklar dinlemiyordu bile.

Yalnız olmaktan nefret ediyordu, arkadaşı olmamasından nefret ediyordu ama alışmak zorunda kalmıştı. Diğer çocuklardan uzakta, köşelerde sessizce oturuyor ve kendi işine bakıyordu. Günlerce onunla dalga geçen bir çocuk gelip arkadaş olmak istese bile kabul ederdi, yeter ki arkadaşı olsun, fakat kimse istemiyordu onu.

under my skin, binsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin