yoongi
kırmızı ışıklara gözlerimi dikmiş halde zamanında motoru teslim edebilmenin endişesini yaşıyordum. yeşil ışık gözlerime dokunduğunda gazı kökledim ve başımdaki kaska düşüp ritmik bir çıtırtı sesi yayan yağmurun varlığıyla derince iç çektim. yağmurdan ötürü trafik kilitlenmeden bugünlük arkadaşımın yerine kuryeliğini yaptığım çin lokantasına varmayı diledim. bir iki atıştırmayla başlayan yağmurun bardaktan boşanır bir hal alması pek gecikmedi. neyse ki çalışma saatini doldurmuş ve son siparişi de teslim etmiştim. motoru teslim ettikten sonra bir süre yürüyüş yapıp jimin, jungkook ve jin'in birlikte yaşadığı eve gidecektim. jungkook ve jin birlikte gittikleri spor salonundan 8'de çıkıp evde olacaklarını söylemişlerdi. şuan saat henüz 6'ydı ve ben de bu yüzden biraz oyalanıp evlerine geçmeyi düşünüyordum ancak görünen o ki delicesine yağan yağmurdan ötürü aklımdaki yürüyüşü gerçekleştiremeyecektim. yağıştan ötürü yavaş bir hız seyriyle yarım saatte varabilmiştim çin lokantasına. motoru kuruluğun altına park ettikten sonra kaskı başımdan çıkardım ve lokantadan içeri girip işi teslim ettiğimi bildirdim. lokanta sahibi yaşlı kadın iyi iş çıkardın diyerek uzattığı, arkadaşımın bir kısmını benim payıma vereceği, ücreti alıp cebime attım. tam dışarı çıkmak üzereydim ki adımlarımı durdurup yaşlı kadının siparişleri hazırladığı tezgahın önüne yanaştım ve 4 porsiyon sebzeli lo mein almak istediğimi söyledim. kadın gülümseyerek başını salladı ve bana bir ayrıcalık tanıyarak hızlıca hazırladı çin usulü sebzeli erişteleri. ayrıcalığı bununla da sınırlı kalmadı. benden yalnızca 2 porsiyonun ücretini aldı. karşısında saygıyla eğilip arka arkaya teşekkürlerimi yağdırdıktan sonra lokantadan çıktım.
yağmur hala dinmemişti. bir yerde oturup yağmurun dinmesini beklemek istemiyordum. jin ve jungkook henüz evde olmasa da jimin'in evde olduğunu biliyordum ve biraz erken gitmemin kimseye zararının olmayacağını düşünüyordum. hem, evleri çin lokantasına oldukça yakındı. motorda zaten donuma kadar ıslanmıştım. buradan evime gitmeye kalkışsam bir hafta boyunca ayağa kalkamayacak derecede üşütebilirdim. koşar adımlarla ana caddeye çıktım ve yürüme mesafesiyle on dakika olan yolu beş dakikada aşıp asansörü bozuk olan apartmanın üçüncü katına ulaştım. zili çalmadan önce derin bir nefes alıp ıslanıp alnıma yapışmış saçlarımı geriye doğru itip ıslak elimdeki su damlalarını yok etmek istercesine salladım ve zile dokundum. umarım müsaittir diye düşündüm. bu sırada gözlerimle elimde tuttuğum poşeti kontrol ettim. jimin, lo mein'e bayılırdı.
adım seslerini işittim. gürültüyle açılan kapının hemen önünde onun bedeni belirdi. üzerinde kalçalarına kadar uzanan ve kendisine üç beden büyük gelen bir tişört geçirmişti. altında herhangi bir şortun varlığının olup olmadığını seçemiyordum. griye boyalı saçları ev halinden oldukça farklı, fönlüydü. gözlerinde gölgeli ama bir o kadar da doğal görünen bir makyaj vardı. dudaklarına, parıldayan açık tonlu bir gloss sürmüştü. ve gözleri kendi renginde değildi, yeşil bir lens süslüyordu harelerini. yüzündeki şaşkınlığı kolaylıkla maskeleyip kapı pervazına yaslanarak beni süzdü baştan aşağı.
"lağım faresine dönmüşsün." dedi hafifçe sırıtarak. götüm donuyordu. sıcacık eve girip kuru kıyafetlerin içine girmenin hayaliyle yaşıyordum ancak o karşımda durup beni böylesine alaycı bir şekilde karşılayıp gülerken götümün donmuş olmasını bile bana unutturabilirdi. "sana lo mein getirdim. bunun karşılığı olarak beni içeri al ve kıyafet ver park jimin." diye mırıldanırken elimdeki yüzeyinden su damlayan poşeti havaya kaldırdım. poşete baktıktan sonra ağır ağır yüzüme çevirdi bakışlarını. bu sırada alnımdan, iki kaşımın tam orta yerinden, damlayan su sus çizgimden dudağıma doğru süzüldü. fark etmiştim. onun bunu fark ettiğini ve dudaklarımı seyrettiğini fark etmiştim. hareleri titreşti ve geri çekildi hole doğru. "geç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
reckless | taekook
Fanfictionüniversitede farklı bölümler okuyan taehyung ve jungkook ortak seçmeli derslerinde bir araya gelirler. yarım kalan aşkları ise bu durumu oldukça zor bir hale getirir.