ister sert öpeyim, ister yumuşak. jungkook en çok ben onu öperken kayardı avuçlarımın arasından. tutmam gerekirdi sıkıca. kendim çakılmıştım zemine, her anlamda. onu tutamazdım. bu his yoğunluğunu kaldıracak yürek kalmamıştı bende. ellerimizin temasını kestim. "seni öpmeyeceğim jungkook." bakışlarına oturan kırgınlığın dağılması çabuk oldu. üst gövdesini uzaklaştırdı benden ve yerde oturmaya bir son verip ayakları üzerine dikildi. "tutun bana. tamam mı? bu kadarını yapabilirsin sanırım." laf sokmamıştı yine ondan beklemediğim şekilde. duvardan sırtımı ayırdım ve elimi duvara yaslayarak bedenimi ayaklandırmaya çalıştım. jungkook hemen bir elini dikkatli bir biçimde belime sardı ve yükümü almaya çalıştı. arka arkaya engelleyemediğim inmeler koptu dudaklarımdan. gözlerimi sımsıkı kapatıp geri açtım. belim feci ağrıyordu. adım bile atamıyordum. "sikeyim. sandığımızdan daha kötüsün." dediği gibi diz kapaklarımın arkasından ve belimden kavrayarak beni kucağına alması beklediğim son şey bile değildi. acıdan çatılmış kaşlarımı yumuşatmaya çalıştım ve boğazımdaki biraz daha büyüyen yumruya küfürler yağdırdım. onun kucağında olsam da rahat değildim. çünkü belime dört bir yanından sancılar saplanıyordu."hastaneye gidiyoruz." aşağı kata yöneldiğinde göğsünün üzerinde dinlenen elimle tişörtünü avucumun içine sıkıştırdım. "hayır. lütfen hastaneye gitmeyelim." beyaz önlük fobimin olduğunu çok iyi biliyordu jungkook. kararsız bakışlarını merdiven basamaklarına dikip birkaç saniye duraksadı.
"pekala. bu yapacağım şeye de itiraz etmezsin umarım." yukarı merdivenlere yöneldi ve beni evine, odasına, kadar taşıdı. yatağına dikkatli bir biçimde beni bıraktığında zoraki aralık tutmaya çalıştığım gözlerim jungkook'un nevresimine sinen yumuşatıcı kokusunu solumamla istemsizce kapandı. hissettiğim fiziksel acıya mı, baş edemediğim duygu yoğunluğuna mı ağlasam kestiremiyordum. alnıma dökülen saçlarımı avucunun içiyle geriye taradığını hissedince gözlerimi araladım. üzerime eğilmişti hafifçe. "belin için bir şeyler getireceğim. dinlen, hareket etme sakın." başımı yukarı aşağı hafifçe hareket ettirdim ve onun odanın kapısından dışarı çıkan iri bedenini seyrettim mahmur gözlerle. bu evin önüne kadar gelmek bile dengemi şaşırtırken şimdi defalarca kez sarmaş dolaş yattığımız yatağında uzanıyor olmak kalbimi sikip atıyordu.
belimin altında hissettiğim sıcaklıkla irkilip yerimden doğrulmaya çalışmamla yüksek sesle inleyerek başımı gerisin geriye yastığa düşürmem bir oldu. kollarıma sarılan elleri hissetmiştim. jungkook yanımdaki boşluğa kalçasını yerleştirip oturmuş haldeydi. bir an nerede olduğumu kavrayamadan salak salak bakındım ona. yaşananlar bir bir zihnime süzülünce sıkıntılı bir şekilde soluğumu bıraktım. kaşla göz arası uykuya dalmıştım. ve jungkook'un şuan belimin altında duran sıcak su torbasını yerleştirdiğini hatırlamıyordum. "sakin ol. seslendim ama uyanmadın." diye mırıldandı dingin ses tonuyla. bu ses tonunu ne kadar çok özlediğimi düşündüm.
"teşekkür ederim. giderim ben birazdan." kolumu dirseğimden kırarak gözlerimin önüne attım ve bakışlarımızı birbirinden ayırdım. "bu halde hemen ayaklanamazsın taehyung. hem bana söyleyeceklerin vardı. unuttun mu?" şuan senin yatağında, hemen yanıbaşında uzanıyorum. nasıl unutabilirim ki? yalnızca saçmalıyorum. kolumu gözlerimden çekmeden kuruyan dudaklarımı dişledim sanki canım hiç acımıyormuşcasına. "biraz böyle durmak istiyorum." dedim. ses çıkarmadan yanımdan kalktı ve hareketlendiği için hafif bir rüzgar yaladı yanaklarımı. kalkmasını istememiştim. kalkıp yatağın tam karşısında kalan çalışma masasının koltuğuna oturduğunu anladım. öyle sessizce dakikaları geçirdik yalnızca.
"zayıflamışsın. önceden seni kucağıma aldığımda hiç bu kadar hafif olduğun bir zaman dilimi hatırlamıyorum." gözlerimi kolumla kapalı tutsam da uyumadığımı biliyordu. kendisiyle konuşur gibi değildi lafları, bana yönelikti. ne diyebilirdim ki? eriyip akmıştım işte. jungkook her zaman sağlıklı ve güçlü bir vücuda sahipti. düzenli spor yapar, düzenli beslenir, ağzına sigara sürmez hatta alkolü bile nadiren kullanırdı. tapılası biçimli bir bedeni ve boyuna oldukça orantılı kasları vardı. ben ise sadece çelimsizdim. çocukken asla yemek yemek istemez, öğün atlar, annemin bana yedirmeye çalıştığı yumurtaları camdan dışarı atar hatta bazen insanların kafalarına fırlatırdım. büyüdüğümde de değişmemişti durum. özellikle lisede boyum aniden uzadığı için zayıflığım daha bir göze batar olmuştu. çelimsiz, ip gibi bir şeydim. üniversiteye geçtiğimde biraz daha kilo alıp bu çirkin görünümden kurtulabilsem de hala epeyi sağlıksız hissediyordum. sabah kahvaltısını sigarayla yapar öğleni bir kap ramenle geçiştirir, akşamında evde bulduğum hazır yiyeceklerle günü kapatırdım. su gibi soju tüketirdim bu da yetmezmiş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
reckless | taekook
Fanfictionüniversitede farklı bölümler okuyan taehyung ve jungkook ortak seçmeli derslerinde bir araya gelirler. yarım kalan aşkları ise bu durumu oldukça zor bir hale getirir.