3

20 0 0
                                    

"Ne yapıyorsun bırak artık kolumu!" Hâlâ beni sürüklemesiyle elimi çekerek geri adım attım. "Az önce ne yaşandı inan anlamadım ama senin illegal kimliğin benim zerre umurumda değil. Beni nereden tanıyorsun, neden sürekli etrafımdasın anlamış bile değilim. Rahat bırak beni, ben yatağa atıp sabahına o yatakta bırakabileceğin bir kız değilim. Yeterince ruhum yaralı, uzak dur benden." Son cümlemi fısıltı halinde söylemiş bakışlarımı kahverengi gözlerinden çekmiştim. Arkamı dönüp tersi yönde yürümeye başladım. Sabahtan beri dolup taşan duygularım en sonunda böyle çıkmıştı. Gözlerimden yaşlar boşanmaya başladı. Arkamdam gelerek kolumdan tutarak beni kendine çevirdi.

"Sikeyim!" Homurdanarak biraz üstüme eğildi, "Ağlama, sana hiç o gözle bakmadım. Bak amaç sadece bir zevk olsaydı böyle davranmazdım, ben sadece senin yanında olmak istiyorum. Yani, seni tanımak istiyorum yanlış anlama arkadaşça da olur." Elini ensesine götürüp bir süre bana baktı. "Bir kahve içer miyiz, hem seni nereden tanıdığımı da anlatırım." ağlayan gözlerimi hafifçe kısarak baktım. En sonunda kabul etmek isteyen tarafıma yenik düştüm. Gülümseyerek kafa salladım ve burnumu çektim. Bu halime gülümseyerek bakıp lacivert takımının mendilini bana uzattı. Elinden alıp gözlerimi sildim. Bana yolu göstererek sokakta sağa sapmamıza sebep oldu. Burada iki tane araba vardı. Önlerinde bir grup takım elbiseli erkek bekliyordu bizi görür görmez içlerinden iri bir tanesi yanımıza adımladı.

"Nereye gidiyoruz abi?" Sesi hayatımda gördüğüm en kalın ses olabilirdi, sanki bilgisayar efektiyle yapılmış gibiydi. Yiğithan elini belime sararak beni kendine çekti, "Sahildeki kafeye, biz önden gidelim diğer araç arkamızdan gelsin." Sahiplenici tutuşuyla hareket edemiyordum sahi neden böyle bir şey yapmıştı, tuhaf biriydi. Öndeki arabaya beni yürütmesiyle ben de sonunda ayaklarım olduğunu hatırlayarak adım attım. G63 kasa Mercedesin önünde durup arka kapısını açtı. Beni bindirip diğer taraftan bindi. Arkamızda yine zırhlı bir Mercedes vardı. Koruma arabasıydı galiba. Gözlerimi üstüme indirip baktığımda üstümde üniformalarım vardı. Saçım birbirine girmişti. Bu halde bu arabada bu yakışıklı ve çekici adamın yanında kendimi rezil hissediyordum. Özgüvenim artık yerlerde durmaya tenezzül bile etmiyor magmaya doğru yol alıyordu. Acilen psikiyatri seanslarına tekrar başlamalıydım.

"Hadi inelim." Arabanın kapını açarak basamağa basıp indim. Arkamızdaki araçta durmuştu. Korumaların hepsi kafasını eğmişler ya da başka tarafa çevirmişlerdi. Hepsinin bu yanımdaki adamdan korktuğu belli oluyordu. Yeniden kolunu belime sarıp bana baktı, gülümseyerek bakışlarımı kaçırdım. "Etraf güvenilir olmayabilir, çevik olmak için seni yakınımda tutuyorum yanlış anlama olur mu?" Yaptığı açıklamayla kafamı salladım. Yavaş bir kaç adımla adeta kraliyet yemek salonlarını andıran bir yere gelmiştik. İçerisi ağzına kadar doluydu, korumalardan iki tanesi peşimizden gelip etrafa bakıyordu. Takım elbiseli başka bir kadın yanımıza geldi. Hayatının yarısını güzellik salonlarında geçirdiğini buradan bile belli ederken işe yaramıştı. Çok güzeldi.

"Hoşgeldiniz Yiğithan Bey, üst katı tamamen boşalttık. Size özel bir masa hazırlattık, buyurun efendim." Birlikte yukarı kat asansörüne bindik. Kadın üzerime bakarak beni bir kere süzdü. Gerçekten böyle bir yerde bu halde ne işim vardı? Asansörden inerken Yiğithan elimi tutup çekti ve çıkardı, kıza ters bir bakış attı. "Sen git, senlik bir şey kalmadı." Kız hafif kızararak kafasını salladı ve asansörün tuşuna bastı. Yiğithan dönüp bana baktı "Hadi." Peşinden temkinli adımlarla yürüdüm. Asansörün yanındaki merdivende az önceki iki koruma duruyordu.

Bu kat da restorana bağlıydı anladığım kadarıyla ama burada kimse yoktu, teras kısmına geçerek oturduk. Garson yanımıza gelerek ne istediğimizi sordu. Yiğithan önceliği bana tanıdı.

"Bir türk kahvesi alırım, sade olsun."

"Viski getir, söyle Walker açsınlar bana." Garson kafasını sallayarak gitti. Onun bu erkeksi hallerini izlemek kendimi tuhaf hissettiriyordu. Daha fazla ona bakmayıp boğaza çevirdim kafamı. Birkaç tane yat denizin üstünde salına salına yüzüyordu. Aklıma gelen şeyle gülümsedim.

"Neden güldün." Denizde olan gözlerimi ona çevirdim.

"Ben üniversiteye ilk başladığım yıllar biraz böyle erkeksiydim. Yürüyüşüm bile öyleydi yani, sonra Ayazla tanıştık üniversitede o da konservatuvar okuyordu. Yakın arkadaş olduk falan neyse, Ayaz bana sürekli çok güzel olduğumu ama çok bakımsız olduğumu söylerdi. Bir gün beni zorla kolumdan tutup güzellik salonuna götürdü, ardından alışveriş yaptık. O dizilerdeki gibi bir durum oldu yani, sonra yürüyüşümü de düzeltmek için kafama kitap koyup şu tekneler gibi salına salına yürütmeye falan çalışmıştı." Gülümseyerek bana bakıyordu. Garson tepsidekileri masaya bırakıp çekildi. Yiğithan bardağını bana uzattı. "Tadına bak, beğeniceksin." Eğilerek önündeki bardağı aldım. Bir yudum alarak acı tadın boğazımdan akmasına izin verdim. Gerçekten tadı güzeldi ama ben viski sevmiyordum.

"Lezzetli gerçekten." Ben demiştim der gibi bakıp bardağı önüne alarak bir yudum da o aldı. "Beni nereden tanıyorsun?" Viski bardağında olan gözleri bana döndü. Bir süre bekledi, ceketinin iç cebinden bir paket sigara çıkarttı. Bana uzatmasıyla içinden bir tane aldım. Gümüş dupontuyla sigaramı yaktı. Kendisi de bir nefes çekip bıraktı ve gözleri yine bana döndü.

"Şu Şeyda olayının olduğu gün. Ben de oradaydım, Ensarın peşinden gelmiştim, o da anlamıştı Şeydanın bir bok karıştırdığını. Sonrasını zaten biliyorsun." Şaşkınla ağzım açıldı.

"Sen her şeyi duydun yani." Kafasını sallayarak sigarasını küllüğe bıraktı. Ben de utanarak kafamı eğdim, çok ağır ve terbiyesizce konuşmuştum o gece. Şeyda her ne kadar hak etse de kendime yakıştırmamıştım. Elini çeneme koyarak ona bakmamı sağladı.

"Utanma benden, o kız her şeyi hak ediyordu." Dediği şeyle kaşlarımı çatarak ona baktım, altı dolu konuşmuştu. Başka ne vardı acaba?

"Peki, özellikle mi hastaneyi benim olduğum yer seçtin?"

"Hayır, bak o tesadüftü işte." Kaşlarımı kaldırarak yüzüne ölçmek ister gibi baktım. O da ellerini kaldırarak teslim olur gibi baktı. "Gerçekten, ayrıca kolumda dört dikişlik yara vardı sence o an yok o hastane olmaz illa asabi sarışının hastanesi olucak mı demeliydim?" Gülümseyerek kafamı onaylamazca salladım.

"O 4 dikişlik yaraya 4 saat katlandın." Gözlerini kısarak bana baktı. Bir süre daha böyle sohbet havasında geçmişti, sürekli gülümsüyordum.

"Artık kalkalım." Saate baktığımda gece yarısını geçiyordu. Kalkarak asansör tarafına yürüdük. "Hadi merdiven inelim, sabahtan beri oturuyoruz." Kaşlarını çatıp merdivenlere baktı, pek sevmediği belli oluyordu. Elinden tutup sürükledim. "Hadi ama!" Şaşkınca tuttuğum eline baktı, ben de anında ateşe değmişim gibi çektim elimi. "Özür dilerim refleks olarak oldu." Bir adım bana atarak yukarıdan gözlerime baktı. Ardından elimi tutarak parmaklarımızı birbirine geçirdi. Şaşkın gözlerimle ellerimize baktım. Önden yürüyerek merdivenlere adımladı. Korumalar bize yol açarak geçmemizi sağladı ardından onlar da peşimizden inmeye başladı.

Yine restoranın gürültüsü gelmeye başladı. Etrafta daha az kişi vardı. Çıkışa doğru adımlarken arkadan duyduğum sesle ayaklarım yere çivilendi. Elime kenetlenmiş eline daha sıkı tutundum.

"İlke!" Yavaşça arkamı döndüm haliyle ellerimiz de koptu. Karşımda bana yeşil gözleriyle bakan adama ben de baktım. Yanıma gelerek birkaç adım attı. Önce gözleri Yiğithana değdi sonra bana baktı. "Uzun zaman oldu."  Sinirle gözlerimi kıstım. "Öyle mi oldu? Hiç fark etmemiştim." Gözleriyle beni baştan aşağı süzdü. Yiğithan rahatsız olmuş gibi beni belimden tutarak kendine çekti. "Gidelim mi sevgilim?" Cümlenin sonunda dediği şeyle sinirlendim. Sahiplenir gibi davranmasına gerek yoktu. Ardından kafa sallayarak ona ayak uydurdum. Araba direkt kapının önündeydi zaten kendimi içine atarak derin bir nefes verdim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 19 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Peri MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin