Bağrışma seslerinin kesilmesiyle odadaki banyoya geçtim. Neyin içine düşmüştüm ben. Neler oluyorsa şuan da karışmak istediğim son şeylerdi.
Ayna da kendime bakıp dağılan saçlarımı düzeltirken bir yandan da ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Benden sıkılırlar mıydı? Ne de olsa kaç yıldır birbirimizi tanımadan büyümüştük. Benim onları istemediğim gibi onlarında istememesi gerekiyordu. Ayrıca bu en büyük kayıp abi olayı neydi?
Yaşama ihtimali var mıydı?
Tamam bende ölü gösterilmiştim ama sadece sokaklara atılmıştım. O çocuk yaşında hayatta kalabilmiş midir?
Banyodan kendime son bir kez bakıp çıktığımda odadaki koltukta oturan Ateş'i görmüştüm. Tepkisizdi. Biraz önce sesiyle inlettiği koridorlar şimdi sessizliğiyle susuyordu.
Bir süre gözlerimin içine baktı. Sadece baktı ama bir şey demedi. Bir süre öylece birbirimize baktık.
"Sanırım senin yerinde olsaydım korkardım. Bir an da ailen olduğunu öğrenmen yetmiyormuş gibi ailemizin normal bir aile olmadığını da öğreniyorsun. Bunlardan nefret ediyorum. O soysuz köpeğin kanını taşımaktan ve onun başımıza açtığı dertler yüzünden abimden ayrı kalmaktan da nefret ediyorum. Abimi bulacağım, ne pahasına olursa olsun. Senin de hiç kaybetmekten korktuğun ama kaybettiğin biri oldu mu?" sorusuyla birlikte ondan bakışlarımı kaçırırken yattığım yatağa oturdum.
"Bir şey söylemeyecek misin?" kötü niyetle sormadığına emin olduğum soruyla güldüm ama sadece gülümsemiştim. Sesim yoktu ki benim.
"İstesem de söyleyemem zaten."
Dediklerimle dediğinin farkına varmış olacak ki yüzünde mahcubiyet oluştu.
"Özür dilerim abim. Galiba annemin de dediği gibi üzgün ve sinirliyken ne dediğimi ben bile anlamıyorum."
"Sen bir şey yapmadın."
"Yine de özür dilerim."
"Bunun için özür dileyeceğinize başka şeyler için özür dileyin. Benim rızam olmadan farklı bir şehre getirdiniz. Ben sizinle asla görüşmek istemiyorum demedim. Sadece beni yanınıza almayın dedim. Şuan da kim olduklarını bilmediğim insanların evindeyim. Canan Hanım'ın dediklerine bakılırsa aileniz yeterince kaosun içinde. Bir de birbirimizle uğraşmamıza gerek yok. Sen annenle babanı ikna edebilirsin benim buraya ait olmadığıma."
"Mutlu ben yıllardır yaşayıp yaşamadığını bilmediğim abimden vazgeçmemişim sence senden vazgeçer miyim?"
"Onunla bir geçmişin vardı. Benimle hiçbir anın yok. Bana kan bağından da bahsetme. Belki kötü biriyim. Bunu bilemezsiniz. Annen ve baban sağlıklı bakamıyor ama sen daha mantıklı bakabilirsin."
"Haklısın." dedikleriyle heyecanla ona baktığımda konuşmaya devam etti.
"Senin nasıl biri olduğunu bilmiyoruz. İyi ki önümüzde yıllar var değil mi küçük kardeşim?"
İnatla ısrar etmelerini saçma buluyordum. İstemiyorum demiştim. Sözde herkesin kaç yaşında olursa olsun fikirlerini söylemesi gerektiğini savunuyorlardı. Benim fikirlerimi neden umursamıyorlardı o zaman.
Sadece ona baktım. Ne diyebilirdim ki.
"Sana bir şey gösterebilir miyim?" sorusuyla birlikte başımı salladım.
"Gel o zaman." ayağa kalktığında bende yataktan inip onu takip etmeye başladım. Odadan çıktığımızda tahminen üçüncü katın merdivenlerini çıkmaya başlamıştık. Hiçbir şey demeden merdivenler bitene kadar ilerlediğinde karşımızdaki siyah renkli kapıyı ilerleyip şifreyi yazdı. Zenginlik işte. Kapının açılmasıyla içeri geçtiğinde hala onu takip ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Sesi
Ficção AdolescenteKonuşamıyordum. Bu bir kusur değildi. Bu bir sınavdı ve ben bu sınavı kazanmadan bitmeyecekti. Sessizliğimin sesi oldum. Gerçek dostlar edindim. Hayatım çok iyi olmasa da gülebiliyorum. On beş yaşında olacakları bilmeden.