ꨄ ᵐᵉⁿᵗᵒʳ

84 11 393
                                    

⋆♱✮♱⋆

İlahi bakış açısı...

O olayın üzerinden tam iki hafta geçmişti. Ryūnosuke sık sık kabus görüyor, çeşitli ataklar geçiriyordu. Vicdan azabı onu mahvediyordu.

Lucy de onun için epey endişeliydi. Eşine ne olduğunu, onu bu kadar endişelendirip, ataklar geçirmesine neyin sebep olduğunu öğrenmek istiyordu. Sevgili eşinin bu halleri onu da üzüp, korkutuyordu. Ryūnosuke'nin kendisinin düşük yapmasını atlattığını düşünüyordu. Öyle olmasa bile Ryūnosuke gelip ona içini dökerdi.

O zaman neydi? Ryūnosuke'yi, onun tek ve ilk aşkını, kocasını bu kadar üzen şey neydi? Bunun cevabı Ryūnosuke'deydi.

Şimdi ise genç çift bir barın önündelerdi. Guild, Mafya ve hatta Ajansın -ve bilmedikleri birkaç organizasyonun- da olduğu bir partidelerdi.

Ryūnosuke şimdiden akciğerlerinin alev alev yandığını hissedebiliyordu. Sonuçta içeride karısını onunla aldattığı yardımcısı ve bütün çocukluğunu,gençliğini mahveden eski "öğretmeni" vardı.

Lucy, "Dazai" adında birinin varlığından ve onun Ryūnosuke'ye yaptıklarından haberdardı. Ancak onunla yüz yüze tanışmamışlardı. Buna rağmen Lucy, eşine yaptıklarından ötürü Dazai'a karşı içten bir öfke ve kin besliyordu. Hatta olanları ilk öğrendiğinde Ryūnosuke'den gizli ağlamıştı bile.

Bara girerlerken Ryūnosuke eşinin elini sıkı sıkı tuttu. Lucy onun bu hareketine içtenlikle gülümsedi.

Bara girdiklerinde, zaten alışık oldukları keskin alkol kokusu ve sigara dumanı ciğerlerine doldu. Ryūnosuke soluduğu dumandan ötürü hafifçe yüzünü buruşturdu. Lucy ise hafifçe eşinin sırtını sıvazladı ve astım spreyini ona verdi.

Ryūnosuke'nin üzerinde siyah ve ilk birkaç düğmesi açık bir gömlek, altında yine siyah kumaş bir pantolon vardı. Parmaklarını çeşitli gümüş yüzükler süslüyordu. Ve tek bir kulağında da pandül şeklinde bir küpe sarkıyordu. Saçlarını güzelce taramıştı.

Lucy ise korseli, vücuduna tam oturan siyah mini bir elbise giyiyordu. Yüksek topuklu ayakkabıları,Ryūnosuke'nin ona aldığı boynundan süzülüp giden yakut kolyesi, açık bıraktığı kızıl saçlarıyla mükemmel gözüküyordu.

Barın biraz daha iç kısımlarına doğru ilerlediklerinde Guild'den ve Mafya'dan birkaç kişiyle karşılaştılar. Daha sonrasında ise Ryūnosuke'nin asla karşılaşmak istemeyeceği birini gördüler.

Osamu Dazai.

Dazai Akutagawa'yı gördüğü an yüzünde o hiç eskimeyen küçümseyici sırıtış belirdi. Dazai hemen genç çiftin önüne geçip onları durdurdu.

Lucy hiçbir şey anlamayarak karşılarında dikilen ve daha önce hiç görmediği adama baktı.

Dazai neşeli bir ifadeyle Ryūnosuke'ye baktı.

" Akutagawa! Görmüşmeyeli ne kadar uzun bir süre oldu! Nasılsın?"

Ryūnosuke'nin boğazı yanmaya başladı.

" İyiyim, ya siz?"

" Ah Ryūnosuke! Her zamanki gibi oldukça saygılısın, seni böyle yetiştirdiğim için kendimle gurur duyuyorum!"

Lucy olan biteni kavramaya çalışırken, Dazai'ın gözleri Lucy'ye döndü.

" Oh ve..."

Dazai cümlesini tamamlamadan önce Lucy'yi oldukça rahatsız edici bir şekilde süzdü. Ryūnosuke Lucy'nin elini daha sıkı tuttu.

" ...Akutagawa beni bu güzel hanımla tanıştırmayacak mısın?"

Lucy elini uzatarak konuşmaya başladı.

" Lucy, Ryūnosuke'nin eşiyim."

Dazai Lucy'nin uzattığı eli sıkmak yerine, Lucy'nin elini nazikçe tuttu öptü.

" Akutagawa bu güzelliği nerede saklıyordun böyle?"

Lucy vakit kaybetmeden elini çekti. Bu adam onu rahatsız etmişti.

" Ben de Osamu Dazai bu arada. Akutagawa'yı çok küçükken ben kurtarmıştım."

Lucy o an içinde hali hazırda bekleyen öfkeyi hissetti. Bu adam kocasına, onun bakmaya bile kıyamadığı eşine zarar vermişti.

Ryūnosuke ise o sırada sadece Dazai'ın karısına olan bakışlarını izliyordu.

Dazai'ın bu bakışları hayra alamet değildi. O daha 15 yaşlarındayken Dazai yatak odasına götürdüğü kızlara da böyle bakardı.

Lucy, kesinlikle güzel bir kadındı. Kızıl ipek gibi saçları, zümrüt renginde gözleri, süt beyazı renginde bir teni, çilleri ile mükemmel bir kadındı. Dazai ise kadınları kullanıp atan; onlardan kirli çamaşırıymış gibi bahseden bir herifti.

Dazai'ın aklından geçenleri okumak zor değildi.

Ryūnosuke o an ilk defa karşısında duran adam için, durdurulamaz bir öfke, kin ve iğrenti hissetti. Dazai'ı binlerce parçaya bölmek istedi. Böylece karısına bir daha böyle bakamazdı.

Tam o sırada hemen arkalarında neşeli bir ses duydular; Mark Twain.

Ryūnosuke ilk defa bu amerikalıyı gördüğüne sevindi.

" Maud!"

Lucy o an bütün gerginliğinin uçup gittiğini hissetti. Mark onun en yakın arkadaşıydı, hatta ne kadar kabul edemese de küçük yaramaz bir erkek kardeş gibiydi onun için.

Mark zıplaya zıplaya yanlarına geldi.

" Maud gelsene yanımıza! Oh, merhaba Ryūnosuke! Ve...onun arkadaşı."

Ryūnosuke karşısındaki adama baş selamı verdi.

Mark Lucy'nin koluna girdi.

" Üzgünüm Ryūnosuke ama karını birkaç dakikalığına alıyorum. Maud bunu görmen gerek! Nate ve Phil shot yarışı yapıyorlar!"

Lucy kısık bir kahkaha attı ve Mark'ın gösterdiği yere doğru koştu. Mark da onun peşinden gitti tabii.

Dazai'ın bakışları Lucy gidince düzeldi.

" Bir şeyler içelim mi Akutagawa?"

" Hayır, Tachihara'nın yanına gitmem gerek."

Akutagawa uzaklaşırken Dazai'ın söyledikleriyle adeta beyni durdu.

" Oh anlıyorum, sadece bir sorum var. Higuchi ile sevişmek nasıldı?"

⋆♱✮♱⋆

⋆♱✮♱⋆

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
all too well, akulucyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin