⋆♱✮♱⋆
Ryūnosuke'nin bakış açısından...
Lucy ile birlikte markete doğru yürüyorduk. Hava soğuk olsa bile hoş bir soğuktu, bu yüzden yürümeye karar vermiştik.
Yanımdaki kızıl saçlı karımın elini kendi elime kenetledim. O da gülüp atkımı düzeltti.
Lucy'nin hastalıklar konusunda tedirgin olduğunu bildiğim için sessizce atkımı düzeltmesine izin verdim. Kanada'da, sokak arası bir yetimhanede ve en az benim kadar zor şartlar altında büyümüştü. Yetimhanedeki arkadaşlarından birinin, hastaneye götürülmediği için öldüğünü anlatmıştı bir keresinde. O zaman bu hastalık takıntısının nerden geldiğini anlamıştım.
Düşüncelere dalmışken Lucy'ye döndüm ve onun gökyüzünü seyrettiğini farkettim.
" Sence bu yıl kar yağar mı? Yağsa güzel olurdu."
Onun bu dediğine alaycı bir şekilde kıkırdadım.
" Sonrasında hasta olman için mi? Kalsın."
" Gıcık."
Kolumu çimdiklediğinde kıkırtıyla birlikte hafifçe bağırdım.
En sonunda markete girip alışveriş sepetini doldurmaya başladık. Zaten gün içinde evde değildik, bazen kahvaltı bile etmiyorduk, bu yüzden akşam yemeği için bir şeyler alsak yeterdi.
Ben et-balık bölümüne giderken o da baharat ve sos almak için sol tarafa doğru ilerledi.
" Bir kilo alabalık, ve biraz da somon alabilir miyim?"
Balıkların olduğu dondurucunun arkasındaki görevli, istediklerimi hazırlarken Lucy yanıma gelip elindeki sos ve baharatları sepete yerleştirdi ardından koluma girip kafasını omzuma yasladı.
Onun bu hareketine gülümserken balıkları görevliden alıp sepete koydum.
Sepeti biraz daha doldurduktan sonra ödemeyi yapıp oyalanmadan eve geri döndük. Biz marketteyken sağanak başlamıştı.
Sıcak bir duşun ardından ikimiz de salonda dinleniyorduk. Ben haberleri izlerken Lucy kitaplığın yanındaki masada yapboz yapıyordu ve kulaklıkları takılıydı. Ne dinlediğini tahmin etmem gerekirse
All Too Well'den başka bir şey dinlemeyeceğini biliyordum. Haberlerden gözümü ayırıp eşime odaklandım. Kızıl saçları ıslaktı, üzerindeki krem, minik kırmızı kalplerin olduğu pijama takımı ve boynunda ona aldığım damla şeklinde olan yakut kolye. Yapboz parçalarını büyük bir dikkatle yerlerine yerleştirirken arada saçından önüne düşen kısa saç tutamlarını kulaklarının arkasına sıkıştırıyordu. En sonunda bu durumdan bıkmış olacak ki bileğindeki kumaş lastik tokayla ıslak saçını at kuyruğu yaptı. Omuzlarındaki saçlarından bazıları at kuyruğuna yetişmeyip ensesine düştü.
Yeşil gözleri benimkilerle buluştuğunda gözleri parladı ve hafifçe kıkırdadı." Neye bakıyorsun sen öyle?"
Cevap vermedim, onun yerine ayağı kalktım ve eğilerek onu oturduğu yerden öpmeyi seçtim.
Dudaklarımı onun dudaklarında biraz dinlendirdikten sonra yavaşça çekildim.
Çehresini avuçlarıma aldım ve zaten ezberimde olan yüzü incelemeye başladım, tekrar.
Burnunda çillerine eşlik eden çocukluk yaraları, kızıl saç ve kirpikleri, yeşil gözleri, kusurlu ufak burnu ve yeni öptüğümden kızarık olan dudakları.
" Bazen...seni ben mi uydurdum diye düşünüyorum."
Gözleri o ana kadar dudaklarıma kilitliyken, yeşil gözlerini dudaklarımdan ayırıp gözlerime odaklandı.
" İnanamayacağın kadar gerçeğim sevgilim, bir yalandan daha fazla, bir ihanetten daha az gerçeğim."
Dudaklarını benimkilere bastırdı ve öpmeye başladı, karşılık verdim yine hiç düşünmeden.
⋆♱✮♱⋆___________