ꨄ ˡⁱⁿᵈᵉⁿ ᵗᵉᵃ

79 11 175
                                    

⋆♱✮♱⋆

Ryūnosuke'nin bakış açısı...

Koltukta oturup ıhlamur içerken salonda volta atıp telefonda konuşan karımı izliyordum. Mark denilen amerikalıyla ingilizce bir şeyler konuşuyordu, Mark fazla japonca bilmediği için.

Konuştuklarından "bebek" ve "isim" kelimelerini çıkartabilmiştim. Sanırsam artık Mark da biliyordu.

Lucy ingilizce bir şeyler daha söyleyip -ki tahminimce bunlar küfürdü- telefonu amerikalının yüzüne kapattı.

Yanıma sinirle otururken onun bu hallerine güldüm.

" Ne oldu?" diye sordum ıhlamurumdan bir yudum içerken.

" Margaret ağzından kaçırmış hamile olduğumu, Mark da beni arayıp bebeğin ismini eğer Mark koymazsam benimle bir daha konuşmayacağını söyleyerek beni tehdit etti. Şantajcı piç."

Dediklerine gülerken az daha ıhlamur boğazımda kalıyordu.

" İyi de erkek olacağı ne malum?"

" Sorun da o işte. Beni "Mark" isminin unisex bir isim olduğuyla ilgili ikna etmeye çalıştı."

" Bebek ile ilgili ne dedi?"

" Telefonu açar açmaz 'akutagawa'dan da bu beklenirdi zaten' dedi."

Dediğine hafifçe sırıttım. Daha sonra aklıma gelen şeyle merakla ona döndüm.

" Japonca bir isim koyacağımız konusunda hemfikiriz öyle değil mi?"

" Yoo hiçte bile. Belki ben ingilizce bir isim koymak istiyorum?"

" Japonyadayız ve japonyada doğum yapacağın bariz. İsmi nasıl ingilizce koymayı düşünüyorsun? Hem ingilizce koysan bile yine amerikan ya da kanada aksanıyla telaffuz etmeyecekler çocuğun ismini."

" O zaman gidip kanada'da doğururum."

" İnatçı."

" Gıcık."

Zorla elimden ıhlamuru alıp içmeye başladı.

" Çocuk gibisin cidden."

Dediğime gülüp başını omzuma yaslamadan önce ıhlamur kokan dudaklarını benim dudaklarıma bastırdı.

" Ben de seni seviyorum sevgilim."

____•💌•____

Lucy ile iki aydır düzenli olarak doktora gidiyorduk. Maalesef doktor pek iç açıcı şeyler söylemiyordu. Sadece bir sürü vitamin veriyor ve düşük riskini olabildiğince düşük tutmamız ile ilgili konuşuyordu.

Bu yüzden Lucy'nin yüzü hep asıktı. Arada bir yeteneğini aktifleştirip Anne'in odasında kafa dinliyordu. Yeteneği olan Anne'in, ona çok iyi geldiğini bildiğimden dert etmiyordum bu durumu.

Şimdi ise arabadayız, yine hastaneden dönüyoruz. Doktor daha fazla vitamin verdi ve istirahat etmesini söyledi. Vitaminler zaten yeterince uykusunu getiriyordu.

Başı hafifçe cama yaslı, elleriyle daha doğrusu tırnaklarıyla oynayıp duruyor. Kırmızı kabanı ve beyaz atkısı var üzerinde. Kulağında kulaklık takılı. All too Well dinliyor yine. Başka bir şey dinlediği de yok zaten.

Beni dinlemesi için direksiyonda olmayan elimle kulaklığını çekip çıkardım ardından da tırnaklarını daha fazla yolup kanatmasın diye bir elini avucuma aldim.

" Korktuğunu ve üzgün olduğunu biliyorum, Maud ama sana söz veriyorum ki hiçbir şey olmayacak."

" Bunu bilemezsin." dedi ve elini elimden çekti.

Sertçe yutkundum. Haklıydı bilemezdim. Ona bunun garantisini de veremezdim.

Sonuna kadar da haklıydı bunu söylemekte. Bizim bile yarınımız belli değilken daha küçücük bir bebeğin yarını ile ilgili bir şey diyemezdim.

Sadece üzüntüsünün işleri daha da kötüye götüreceğini biliyordum.

Benim sevgili Maud'um.

⋆♱✮♱⋆_______

⋆♱✮♱⋆_______

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
all too well, akulucyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin