17: "There are other things that I haven't told."
Söylenecek birçok cümle olmasına rağmen, bazen, insan dudaklarını aralayıp da tek bir kelime etme zahmetinde bulunamazdı. Bu bir bakımdan saçmaydı. Jungkook böyle düşünüyordu. İçten içe söylemek istediği o kadar çok şey vardı ki... Tüm bu gerçekler kendisini boğuyordu. Paylaşmak, sırlarının derinliklerine inmek ve gözlerinin içine baktığı, âşık olduğu, sonsuz saygı duyduğu eşine her şeyi anlatmak için can atıyordu. Fakat düşündüğü şeyler yalnızca bir anlıktı. Daha sonra ısırmaktan, küçük yaralar oluşturduğu dudaklarını aralıyor ve tüm ümitsizliğiyle geri kapatıyordu.
Çünkü, yalnızca biliyordu. Seokjin'in çocuklarını tehdit edecek kadar aşağılık bir adam olduğunu söylerse Taehyung, arkasına bir daha dönüp bakmamak suretiyle kendisini terk edecekti. Hiçbir şey, Jungkook bile, çocuklarının masumiyetinden, yaşama sevincinden ve geleceği düşleyip duran o inançlı, güzel zihinlerinden daha önemli değildi. Taehyung bunu bilerek yaşıyordu. Çocuklarını evlat edindiği ilk gün, bunu bilerek ve tam da bu noktada isteyerek, her şeyi kabul etmişti.
Taehyung kucağında oturduğu eşinin yanaklarını sıkıca sardı ve "Bana bir cevap vermen için bekliyorum." Dedi. Ses tonu, kendisine güvendiğini belli ediyordu ve birazda ukalaydı. Jungkook'u bir kafesin içine sıkıştırmıştı. Kolu, kanadı kırık bir kuş misali, Jungkook'un zaten uçmaya mecali yoktu. Taehyung ise onun kafese girerek, tamamen gücünü yitirmesini istemişti. "Eğer cevap vermeyeceksen, kalkıp gideceğim. Bir daha geri dönmemek üzere..."
Jungkook kalbi hızlandı, "Hayır." Dedi. Telaş içerisindeydi. "Söz verdim. Anlatacağım. Yalnızca sakinleşmeme izin vermelisin. Panik olduğumda...-" derken boğazı kuruduğu için sustu. Taehyung onu köşeye sıkıştırdığını düşünerek doğru şeyi yaptığını sanıyordu. Fakat Jungkook'un çarpıntısı o kadar şiddetliydi ki neredeyse bayılacaktı. Paniği zirveye ulaşmıştı.
Taehyung, Jungkook'un kucağından kalkarken belli belirsiz, "Özür dilerim." Diye fısıldadı. Hızla hareket etti. Koşarak mutfağa gitti. Masanın üzerinde bir cam şişe ve bardak duruyordu. Hemen eşine su doldurdu ve odaya geri döndüğünde bardağı uzattı. "İçmelisin. Sakin ol, konuşmak için oldukça vaktimiz var."
"Hangi birinden başlayabilirim ki?"
Taehyung yüzünü buruşturdu, "Bu kadar çok şey sakladığını itiraf mı ediyorsun?"
Jungkook bardağı Taehyung'a geri uzattı. Bu esnada eşinin gözlerinin içine uzun süre baktı. Konuşmadı. Bakışlarındaki derinlik, Taehyung'a ne hissettireceğini anlamasını kolaylaştırıyordu.
Taehyung bardağı komodinin üzerine bıraktı, "En başından başlamak istiyorum." Dedi. Şimdi hem Jungkook hem de Taehyung yatağın üzerinde karşı karşıya oturuyordu. "Evlendiğimiz günden."
Jungkook yalnızca başını salladı, "Sen sor. Ben anlatayım."
Bunu yaparken ne kadar zorlanacağını biliyordu. Fakat kendisine her daim bir çıkış yolu bulmak durumunda kalan adam, Taehyung ve babasının tüm ilişkilerini kestiğini anladığında, Taehyung'u uzun uzun gözlemledi. Taehyung üzgün değildi. Sanki, babasının hayatında olup olmaması, onun umurunda değilmiş gibi hissediyordu. Jungkook bunu fark ettiğinde, Bay Kim ile ilgili her şeyi anlatmaya karar verdi. Bu zamana kadar Taehyung'u üzmemek adına susmuştu fakat babasıyla küsen ve ilişkisini bitiren Taehyung, üzgünlük namına tek bir harekette bulunmuyordu. Jungkook'un tüm mantığı, Taehyung'u üzmemek adına ilerliyordu; düşünceleri ona ihanet etmezdi. Taehyung'a babası ile ilgili her şeyi anlatması yönünde talimat verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paradise | Taekook
Fanfiction"Eğer beni terk edersen, elimde, avucumda ne varsa alıp gideceksin. Benden çocuklarımı, ailemi ve biricik eşimi alacaksın, Taehyung. Düşünebiliyor musun? Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Beni öldürmenle, kapıdan çıkman eşdeğer. Ben zaten sen...