Final | Habil & Kabil

2.2K 248 1.9K
                                    

Final: Habil & Kabil

Seokjin'in yolladığı adres bir mezarlığa aitti. Jungkook saat on birde bu mezarlığa ulaşan ilk kişi oldu. Yalnız değildi, sürücü koltuğunda Yugyeom oturuyordu. Ay ışığının aydınlattığı gece gri ve soğuktu. Jungkook kapıyı açtı ve dışarı çıkmaya hazırlandı.

"Bay Jeon, sizi burada bekleyeceğim."

"Hayır. Gideceksin. Söylediği gibi, onunla baş başa kalacağım."

"Sizi öldürmeye çalışacak... Bunu yapamam."

Jungkook bu cümleye gülerek karşılık verdi. Ölümle burun buruna olan bir adama göre fazla absürt bir tepki sayılırdı ancak Taehyung ile ayrıldığı zaman zaten kalbinden bir parça söküp alınmıştı. Artık ölüp ölmemek onun için o kadar da önemli sayılmazdı. Zaten evliliği çoktan bitmişti. Nefes aldığın hâlde hissiz yaşamak ya da kalbin o anda atmayı durdurması. Çok farklı şeyler değildi onun gözünde.

"Yapacaksın. O da yalnız gelecek. Sonunda, ikimizden biri buradan yine yalnız ayrılacak. Hayat böyledir Yugyeom. Bir kalenin içerisinde tutsağım, etrafım surlarla çevrili ve içerisi düşman dolu. Kaçacak delik bulamıyorum. Her şey bitti..."

"Buradan sağ çıkacaksınız."

Jungkook son kez Yugyeom'un yüzüne baktı. "Bunun senin için bir önemi yok artık. Buradan ayrıldığında hastaneye, eşinin yanına döneceksin. Sonra çocuğunu kucağına alacaksın. Öldüğüm haberi gelse bile... asla ölümü bulmak için geri gelmeyeceksin. Bagajda ömrünün sonuna dek ailenle birlikte yaşamana yetecek kadar para var. Ülkeden ayrıl. Anladın mı beni? Bu zamana dek sunduğun dostluk için minnettarım sana, ama bugünden sonra yollarımız ayrılıyor."

Jungkook arabadan indi. Yugyeom'un uzaklaşmasını beklemişti ancak Yugyeom gitmemekte ısrarcıydı. O da arabadan indi ve patronunun peşinden gitti: "Bunu yapamam Bay Jeon. Eşinize verdiğim sözü tutmam gerekiyor... İkimizde ailelerimize kavuşacağımıza dair bir konuşma yaptık. Ben buradan ayrıldığımda karımın ve oğlumun yanına gideceğim ama siz... siz Jihyo ve Jihoon'la tekrar buluşacak mısınız?"

Jungkook bu söz üzerine dönüp arkasına baktı. "Sağ kolum olmayı kabul ettiğinde her isteğimi yerine getireceğine dair bir yemin de etmiştin. Sözünü tutacaksın. Git buradan!"

"Bay Jeon-" Yugyeom'un hayalinde canlanan yüz sadece karısınınki değildi. Aynı zamanda sıklıkla göz kulak olduğu Jihyo, Jihoon ve Taehyung'u da anımsadı. Aslında başından beri oldukça benzer hikâyelere sahiplerdi. İkisi de kötü işler yapan kötü adamlardı ancak masum ve temiz ailelere sahiplerdi. Yugyeom bu yüzden Jungkook'a gönülden bağlı olduğunu anladı. Onda kendisini görüyor ve bu gece nasıl o karısının ve yakında doğacak oğlunun yanına gidecekse, aynısını Jungkook için de diliyordu.

"İkimizden birisinin ailesine kavuşma vakti geldi Yugyeom..." diye fısıldadı Jungkook. Sabit tutmaya çalıştığı sesi titriyordu. Yugyeom onun korktuğunu hissetti. Patronu ölmekten, bir daha ailesini göremeyecek olmaktan sahiden çok korkuyordu. Buna rağmen kibir... Onu buraya kadar sürüklemiş ve teke tek ağabeyinin karşısına çıkmaya teşvik etmişti.

Jungkook Yugyeom'u arkasında bıraktı ve yürümeye başladı. Doğmamış bir bebeği babasından ve hamile bir kadını da kocasından ayıracak kadar şeytanlaşmamıştı henüz. Kaldı ki kendi vicdanı onun ruhunu sular altında bırakmış, Jungkook'u boğmuştu. Bir yenisini daha ekleyemezdi kendine. Bu, yaşamın anlamını iyice yitirmesine sebep olurdu.

Jungkook mezarlık boyunca ilerledi. Ay ışığında mermer mezar taşları parlıyor, birden çok aile mezarı görüyordu ancak hiçbirinin ismini tanımıyordu. Biraz daha ilerledi. Tam karşısındaki gri taşın üzerinde şu yazılıydı:

Paradise | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin