'Yalnız çocuk yalnız kalır. Bu değişmeyecek bir hikâye.'
Lonely boy ft. TXT
Huening Kai:
Hayatımda bir baba figürü hiç olmadı. Tek çocuk olarak annem tarafından büyütüldüm. Benim doğduğum zamanlarda annem de henüz toydu. Aslında annemle birlikte büyüdük ve olgunlaştık. Hayatı birlikte öğrendik. Beraber üzüldük, beraber mutlu olduk ve beraber üstesinden geldik.
"O çocuğu pek gözüm tutmadı."
Elimdeki tabağın içine yerleştirilmiş üç kutu süte bakarken yüzümde oluşan buruk gülümsemeye engel olamadım. Birçok ebeveyn tarafından 'haylaz' ve 'örnek alınmaması gereken' bir genç olarak adlandırılıyordum. Lisede de arkadaşlarımın anneleri her seferinde onları beni örnek almamaları ve dediklerimi yapmamaları konusunda uyarırdı. Bana nasıl davranmam gerektiğini gösterecek ya da beni dize sokacak bir babam yoktu ve bu çevremdeki ebeveynler için büyük bir problemdi. Çünkü onların algılarına göre bir erkek çocuğunu sadece başka bir erkek, adam edebilirdi.
Soobin'in annesinin benden hoşlanmamasına pek şaşırmamıştım çünkü zaten sık sık yaşadığım bir durumdu. Buna rağmen Soobin'in annesinin sözlerine karşılık benim hakkımda bir şey söylememesi içten içe canımı sıkmıştı. Onun benim hakkımda ne düşündüğünü veya ne hissettiğini oldukça merak ediyordum.
"Elinde tabakla ne dikiliyorsun, Hyuka! Biri yerimizi kapmadan çıkalım. Hadi hadi!" Yeonjun'un sesiyle hala merdivenlere bakarak ayakta dikildiğimi fark ettim. Arkamı döndüm ve elimdeki tabağı ona uzattım. İçeri girerken konuştum.
"Sadece biri senin, sakın hepsini içeyim deme hyung!"
"Vay! Bunları Soobinnie mi gönderdi? Ne kadar da iyi bir velet! Birinin aksine."
"Hyung!"
"Hemen de sinirlen zaten..."
Yeonjun hyung eline aldığı muzlu sütün kamışını takarken bir yandan da benim hakkımda yakınıyordu. Onu görmezden gelerek odama girdim ve ceketimi üzerime geçirdim. Gitar çantamı da omzuma astıktan sonra odadan çıktım. Mutfağa, hyungun yanına ilerlerken kapıda ikinci bir süte pipeti taktığını gördüm.
"Hyung! O benim!" Hızla sütü elinden çekip alıp içmeye başladım.
"İyi de sen muzlu süt sevmezsin ki! Ne yani Soobinnie verdi diye içecek misin ciden? Hem hyungunun ne kadar muzlu süt sevdiğini biliyorsun, şimdi onu bana geri ver." Elimdeki süte uzanan Yeonjun hyungun eline vurdum ve birkaç lokmada sütü bitirdim. Ağzımda arda kalan tat ile yüzümü buruşturmamak için çaba gösterdim. Yeonjun hyungun gözleri şaşkınlıkla üzerimde dolaşırken yutkundum.
"Sakın son kalanı içeyim deme. Onu annem için verdi." Mavi saçlı hyungum göz devirirken dudaklarını büzmüş ve kollarını göğsünde bağlamıştı.
"Dostum sadece Soobinnie verdi diye o muzlu sütü içtiğine inanamıyorum!"
Birkaç saniye hyunga dik dik baktıktan sonra sadece omuz silkmekle yetindim ve mutfaktan çıktım. Ayakkabılarımı giyerken hyungun bana doğru yaklaşan sesi evin içinde yankılanıyordu.
"İnanamıyorum! Aylar sonra Kai Kamal Huening 'anti romantik' erasından çıkıyor! Bir an o çocuğu hiç unutamayacaksın sanmıştım ama Soobinnie de nasıl bir çekicilik varsa seni-..."
Görüş açıma giren bedene elimdeki botu fırlattım. Hyung eski sevgilimin konusunu açmaya bayılıyordu ve ben bundan oldukça rahatsızlık duyuyordum. Bunu aynı hataları tekrarlamamam için yaptığının farkındaydım ama yine de katlanamıyordum. Ona doğru uçup omzuna çarpan botla cümlesi çığlığı ile yarıda kesilmişti.
"Bu bir cinayete teşebbüstü! Ya kafama gelseydi! O zaman mezarıma karanfil bırakırken ağlayışını keyifle izlerdim, velet! Ah, o botu fırlatmasaydım da sevgili hyungum beyin sarsıntısından ölmeseydi! Ne yaptım ben böyle? Kendi hayatımı kararttım."
Elinde botumla dramatik bir role bürünen hyunguma göz devirdim ve bağcıklarımı bağladığım botumun diğer tekini hyungun elinden çekip aldım. Kendisi hala konuşmaya devam ederken sırtıma aldığım gitarımla kapıdan çıtkım.
"Hey! Beni bekle, seni küçük penguen!"
"Çıkarken kapıyı kilitlemeyi unutma!" dedim hyungu umursamadan ve apartmandan çıktım. Yüzüme vuran güneşle tebessüm ettim ve bahçede ilerlerken gözüme Soobin'in her zaman sigara içtiği alan takıldı. Adımlarım yavaşlarken kısa süre orayı izledim yüzümde gülümseme ile.
"Ne aşıklar gibi yüzünde sırıtma ile uzakları izliyorsun? Yoksa küçük NingNing aşık mı oldu? Hadi hadi, itiraf et. Soobin'i düşünüyordun değil mi?"
Kolunu omzuma atarak bana pişkin pişkin bakan Yeonjun hyunga kaşlarımı çatarak baktım.
"Hyung! K-kes şunu!" dedim sinirle ve omzundaki elini ittirdim. Kazara kekelememe gülen Yeonjun hyung gün boyu benimle dalga geçmeye devam etmişti.
Günün yorgunluğu ile kendimi yatağa attım. Gece saat on ikiyi geçeli çok olmuştu. Kaç olduğuna emin değildim ama Seul sokakları canlılığını yitirene kadar hyungla beraber sokakta çalmıştık. Karşılığını tepe tepe aldığımızı söylemem gerekir. Annem çoktan yatmıştı ve yatmadan muzlu sütü içtiğini çöpteki paketten anlamıştım. Yüzümde gülümseme ile yatakta uzanırken kalkmak için kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Karanlık odayı aydınlatan tek şey pencereden yansıyan sokak lambasıydı. Ah, perdemi açık unutmuştum. Bilemiyorum, belki de kasıtlı olarak açık bırakmıştım. O geldiğinde onu görebilmek için...
Gözüm pencereden görünen gecenin görüntüsünde dolaştı. Seyrek yıldızlı gökyüzünün bir parçası ve bahçedeki ağacın birkaç dalından başka bir şey görünmüyordu. Dakikalarca pencereden dışarıyı izledim. Gözlerim kapanmaya nefeslerim düzene girmeye başlarken penceredeki görüntüye giren beyaz dumanlarla vücuduma ani bir heyecan dalgası vurdu. Üstümü değiştirmek için bile kalkamadığım yataktan adeta uçarak kalktım ve kendimi pencerenin başında buldum. Gözlerim pencerenin altında duvara yaslanmış elinde sigarayla dikilen bedeni buldu. Kulaklıkları kulağında ve uzun beyaz parmakları arasında beyaz filtreli bir sigara tutarken dumanı saçları arasından pencereme yükseliyordu. Camı olabildiğince sessizce araladım ve gecenin soğuğu saçlarımı dağıtırken kollarımı cam pervazına yaslayarak onu izlemeye başladım. Dağılan dumanın bir kısmı yüzüme vururken ve bir kısmı da odamın içine dolarken bunu umursamadım, belki de fark etmedim bile. Sayamadığım dakikalar boyunca onun sigara içişini izledim. Kimi zaman art arda kimi zaman birkaç dakika bekleyip yakıyordu sonraki sigarasını. Yüzüm soğuktan yanana ve burnum komik bir şekilde kızarana kadar izledim onu.
Sonunda paketi bittiğinde soğuktan kızarmış parmakları karton sigara paketini buruşturdu ve bahçenin köşesinde bulunan çöp kutusuna fırlattı. Paket çöp kutusunun kenarından sekip yere düşerken o bunu fark etmemiş ve apartmana doğru yol almıştı. Kısa süreliğine bakış açıma giren yüzüyle yutkundum. Öğlen gördüğümden çok daha bitkindi. Gözlerinde baygın bir bakış vardı. Gözleri kıpkırmızı ve gözaltları çökmüştü. Saçları darmadağın fakat her zamanki gibi temizdi. Dudakları büyük ihtimalle sigaradan kurumuş ve yer yer yara olmuştu. Apartman kapısına ilerlerken zeminden gözlerini ayırmamıştı. Üzerinde ruhu sömürülmüş bir çocuğun hissizliği vardı.
***
Yoğun olduğum için regular olarak bölüm yazıp yayınlayamıyorum fakat hikayeyi yazmaya devam ediyorum, lütfen beklemede kalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peter Pan, SooKai✅
Fanfiction(sookai, minicik de beomjun) - "Ne hala orada dikiliyorsun? Sigara kokusu odama doldu, biraz uzakta iç." "Ne kadar da kabasın..." "Duyarsız biri olmaktansa kaba olmayı tercih ederim." - "Herkes kendi savaşında." "Öyle. Sen hangi taraftasın, peki?"...