7 soyulan boyalar

100 15 9
                                    

'Bir film sahnesi gibiydi, ben sadece küçük bir karakterdim.'

-Hitori no Yoru ft. TXT

Choi Soobin:

Zaman zaman yaşımızdan büyük davranmaya çalıştığımız olmuştur hepimizin. Ebeveynlerimizin birtakım davranışlarını izleyerek beceriksizce taklit etmeye uğraştığımız ama bir türlü beceremediğimiz o zamanlar fark ediyorduk henüz büyüklerimizin yaşadığı acı deneyimlerin bizim hayatımıza girmediğini. Ne büyük bir şevk ve hırsla büyümeyi arzuladığımı hatırlıyorum, aynı babam gibi koca bir adam olup çevremdekiler tarafından saygı duyulan biri haline gelmek ve aynı annem gibi karşıma çıkan her sorunun altından kalkabilmek istemiştim.

Hayat beni belli bir olgunluğa getirince ailemin yaptıkları hatalar bir tokat gibi yüzüme çarptı ve hayranlığımdan ölüp bittiğim o iki insanın aslında mükemmellikten ne kadar uzak olduğunu gördüm. Ebeveynler çocukların gözlerini boyamakta oldukça usta olsalar da zaman da o boyaları dökme konusunda oldukça ustaydı. Her zaman geriye kalan bir çift göz ve gerçek oluyordu.

"Derslerin nasıl gidiyor oğlum?"

Her kahvaltının bana hitaben sorulan ilk sorusu.

"İyi gidiyor." dedim kafamı tabağımdan kaldırmadan. Dün gece çok sigara içtiğim için boğazım tahriş olmuştu ve sesim pürüzlü çıkıyordu.

"Sınavları yaklaşıyor canım, çok üzerine gitme. Baskı yapmayalım. Sınavlarında heyecanlanıp düşük not almasını istemiyorum."

Annemin babama hitaben söylediği kelimelere alayla gülmemek için yanağımın içini ısırdım. 'Baskı yapmayalım,' öyle mi? Senelerdir eğitim konusunda bana işkence çektirdiklerinin farkında olmamaları oldukça gülünçtü. Bir de benimle ilgilendiklerini sanıyorlardı. İlgilendikleri tek şey başarılı olup olmamam idi.

Ben tabağımdaki peynir, zeytin ve omletle oynarken annem sözlerine devam etti.

"Hem belki Soobin bizi şaşırtarak bölümünün birincisi olur ve iyi bir hastanede çalışır."

Çatalı tutan elim donup kaldı. Annem elini omzuma koydu. Kafamı kaldırmadan gözlerimi onun elinde gezdirdim fakat yüzüne bakmadım. Gözlerindeki o ifadeyi görmek istemiyordum. Ruhumu delip geçen ve hayatımı zehirleyen o arzusunu ve hırsını görmek istemiyordum.

"Öyle olsa iyi olur, senelerdir onun için yaptığımız harcamaların sınırı yok."

Babamın sözleriyle yutkundum. Kaç yaşındaydım merak ediyorum, ilk kez babamın beni sadece bir para atığı olarak gördüğünü kabullendiğimde.

"Üniversite harçlarına giden para ile arabayı yenileyebilirdik."

"Hayatım bu harcamaların hepsini Soobin için yapıyoruz. O başarılı bir cerrah olduğunda sana hep istediğin son model arabayı kolaylıkla alabilir."

'Seneler boyu senin için harcadıklarımıza minnettar ol ve kendi paranı kazanmaya başladığında borcunu bize geri öde.' Annemle babamın benden talep ettikleri bir başka şey ise tam olarak buydu. Onlara olan borcumu ödemem.

"Öyle değil mi Soobin?"

Annem omzumdaki elini sıkarken kafamı kaldırıp ona baktım ve zoraki bir gülümseme sundum. Bu kez gözlerim babamı bulurken tabağındaki yediğini ve yüzüme bakmadığını gördüm, her zamanki gibi.

"Öyle olsa iyi olur."

Anneme ulaşmayan ama benim kulaklarımdan girerek tüm bedenimi zehirleyen kısık sesli cümle ile elimdeki çatal tabağımla buluştu. Çıkan pürüzlü sese karşın annem elini omzumdan çekerken ben yüzümdeki ufak yalancı gülümsemeyi bozmadan masadan kalktım.

"Afiyet olsun, ben ders çalışmaya gidiyorum."

Babam sonunda kafasını kaldırmaya yeltenmiş ve gidişimi izlerken benim duyacağımdan çekinmeden konuşmuştu.

"Saygısız velet. Hep sen şımarttın bu çocuğu."

"Canım üzerine gitme, stresli bir hafta geçiriyor."

Odamın kapısını kapadım ve sırtımı kapıya yaslayarak aşağı kaydım. Annemle babam konuşmaya devam ederken elim sancıyan kalbimi buldu. Parmaklarım tişörtü sıkarken hızlanmaya başlayan nefes alışverişlerim göğsümdeki acıyı katlıyordu. Başım diri bir ağrıyla zonklarken burnum yanmaya başlamıştı. Eş değer olarak gözlerim sulanırken kendimi kontrol altına almak için ellerim kollarımı buldu. Tırnaklarım derime geçerken aradan akıp giden dakikaların ardından sakinleşmiş ve boş gözlerle zemini izlemeye başlamıştım.

Ne yaparsam yapayım asla yeterli olamayacaktım. Tam anlamıyla iyi olduğum bir şey yoktu. Farklı aktiviteler denemiştim biraz biraz ama asla herhangi birinde ilerleyebilecek kadar enerjim veya beni destekleyen biri olmamıştı. Ben bile kendime bir şeyler yapabilecek gücü tanımamıştım. Kendimi küçümsemiştim. Çevremdekiler beni tanrılaştırdığı halde ben kendimi küçümsemiş ve ailemin desteği olmadan bir şey yapamayacağıma inanmıştım. Şimdi geldiğim nokta ise tam anlamıyla bir hüsrandı. Onların hayallerinin kölesi olmuştum ve borcumu ödemeden özgür kalamayacaktım.

Düşünceler geçip giderken gözlerim kollarıma kaydı. Kısa kollu tişörtün saklayamadığı kanlanmış tırnak izleri bakış açıma girince olduğum yerden kalkmaya karar verdim. Yavaş adımlarla dolabıma yöneldim ve üzerimdekini çıkarıp uzun kollu bir kıyafet giydim. Sıcaklayacağımı bildiğim için camımı araladım ve hafif rüzgârın yüzümü okşayıp saçlarımı dağıtmasına izin verdim. Açtığım camdan aşağı baktım ve bahçeyi incelemeye başladım. Hep sigara içtiğim yerin karşısındaki ağacın altında bir beden oturmuş kitap okuyordu. Dallar ve yapraklardan iyi göremesem de bunun Kai olduğunu anlamıştım. Siyah saçları rüzgarla uçuşuyor ve aramızdaki metrelere rağmen kitabı tutan uzun parmakları kitap yapraklarını tutuyordu. Kış kapıyı çalmıştı ve son sıcak havaların keyfini çıkarıyor olmalıydı.

Zihnim ağaç yaprakları arasındaki ufak bedenin görüntüsünü ezberlemek istercesine görüntüye odaklandı. Elim çekmecemdeki fotoğraf makinesine giderken bu anı ölümsüzleştirmenin en iyi fikir olduğuna karar vermiştim. Birkaç ay önce gizlice aldığım fotoğraf makinamı henüz adam gibi kullanamamıştım. Haliyle içindeki hafıza kartında en fazla beş ya da dört fotoğraf olmalıydı. Şimdi ise lensi odakladığım bedenin onlarca fotoğrafıyla dolduruyordum. Yüzüme ne ara bir gülümseme yerleşmiş ve ne zaman vücudum ufak heyecan dalgasıyla ısınmaya başlamıştı emin değildim. Emin olduğum tek şey gözlerimi kitap okuyan bedenden ayırmak istemediğimdi.



Peter Pan, SooKai✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin