'Sadece daha perişan olacaksın. Kaybedenlerin Cenneti'nin sahibi olamazsın.'
Trust Fund Baby ft. TXT
Huening Kai:
Gerçekten insanları tanıdığınızı düşünüyor musunuz? Birinin belli bir durumda nasıl tepki vereceğini tahmin edebilmek, ona neyin iyi geldiğini bilmek veya onun kişiliğine dair sayfalarca yazı yazabilecek olmak gerçekten o kişiyi tanıdığınızı gösterir mi? Herhangi bir insanın bir başka insanı tanıyabileceğine inanmıyorum. Daha biz, kendimizi bile tanıyamıyoruz, ne zaman nasıl kararlar verebileceğimizi kestiremiyoruz. O zaman bir başkasını nasıl tanıyabiliriz ki?
"Hyuka'm," diyen annemle kafam kapıda dikilen bedene döndü. Endişeli gözlerle beni izliyordu.
"Efendim, anne." dedim yorgun bir sesle. Yatağıma doğru adımladı ve tam yanıma oturdu.
"Bir şey mi oldu, oğlum? Şu sıralar seni her gece pencereyi izlerken görüyorum."
Utanç ve yakalanmışlığın getirdiği suçlulukla gözlerimi kaçırdım. Sessizliğimi korumayı geçtim. Ne diyebilirdim ki? 'Sigara içen bir çocuk vardı, her gece camımın önüne gelirdi. Onu bekliyorum.' diyemezdim. Annemin eli siyah dağınık saçlarımı buldu. Parmakları tutamlar arasına dağılarak bulundukları yerlere yerleşirken annem konuşmaya devam etti.
"Bazı geceler odandan gelen konuşma sesleri duyuyorum. Başta onun Yeonjun olabileceğini düşünmüştüm ama eve girmek varken neden camına gelsin ki?" Annem kendi akıl yürütmesine ufak bir kıkırdama sunarken yanaklarımın yavaş yavaş kızarmaya başladığını hissettim. Annelerin gözünden hiçbir şey kaçmıyordu. "Acaba camına gelen birini mi bekliyorsun?"
Utançla üzerimdeki yorganı kafama kadar çektim ve ufak bir çığlık attım.
"Anne nasıl bunu bu kadar rahat söyleyebiliyorsun? Beni yakalamış olman utanç verici!"
Annemin kahkahası kulaklarıma çalınırken saçlarımdaki parmakları yorganı çekeledi. Gözlerime kadar inen yorganla annemin gülen suratı beni karşıladı.
"Ah benim küçük Hyuka'm, anlat bakalım neler dönüyor gençlik hayatında?"
Kızaran yanaklarıma büzülmüş dudaklarım da eklenirken yorganı indirdim ve annemden gözlerimi kaçırarak homurdandım.
"Klasik ergen dramaları işte, neden merak ediyorsun ki?"
Annem saçlarımı karıştırdı gülümseyerek ve iç çekerek yatağımdan kalktı.
"İstediğin zaman bana anlatabilirsin, Hyuka'm. Her zaman yanında olduğumu biliyorsun."
Anneme güzel bir tebessüm sundum ve o odadan çıkarken ufak bir teşekkür mırıldandım. Annemin odadan gidişiyle kararmış gökyüzüne diktim gözlerimi. Ne bir sigara dumanı ne bir yıldız süslüyordu siyahı. Kendi kendime fısıldadım.
"Neredesin, Soobin?"
Sekiz gün önce kollarımda ağladığından beri Soobin'i görmemiştim. Sigaraya inmiyordu. Evden çıktığına rastlamamıştım. Odasının camının perdelerini açmıyordu. Endişeleniyordum. Aklımdan çıkmıyordu. Kokusu, bedeninin sıcaklığı, ufak hıçkırıkları, gözyaşlarının ıslaklığı... Soobin hiçbir şekilde aklımdan çıkmıyordu. Zihnimin her köşesinde o vardı. Birlikte bağırarak şarkı söylerken ki kahkahaları, odasına daldığımdaki şaşkın yüz ifadesi, kurabiyeleri yerken ki mutlu yüz ifadesi, sigara içerken çevrede gezen dalgın bakışları hiç beklemediğim bir anda gözlerimin önüne geliyordu. Kendimi ondan uzak kaldığım zaman hasta gibi hissediyordum. Kısa sürede nasıl ona bu kadar bağlanmıştım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Peter Pan, SooKai✅
Fanfiction(sookai, minicik de beomjun) - "Ne hala orada dikiliyorsun? Sigara kokusu odama doldu, biraz uzakta iç." "Ne kadar da kabasın..." "Duyarsız biri olmaktansa kaba olmayı tercih ederim." - "Herkes kendi savaşında." "Öyle. Sen hangi taraftasın, peki?"...