"Ve adam, her şeye rağmen gider."
Ruhuma dokundu.
🤍Geceler artık bana "dur!" diyordu resmen. "Uyu artık." diyordu. Ama gözüme 2,5 aydır uyku girmiyordu. 24 saatin maximum 3-4 saati uyuyabiliyordum, kabuslarla tabi.
Hala annesinin çığlığı, kız kardeşinin yere çöküşünü hatırlıyordum, bir an olsun aklımdan gitmiyordu. Telefonunu aramıştık ve başka biri açıp bize Bertan'ın öldüğünü söylemişti, duygusuz bir şekilde, motor kazasında.
Bertan motor kullanmayı çok severdi, bende motora bindiğimde onun beline sarılmayı ve ensemde rüzgarı hissetmeyi. Ama artık motor, bir kabustu benim için. Bir ayrılık, bir yangındı.
O video biraz olsun mutlu etmişti beni, yüzünü görmüştüm, gamzesini, gözlerini, dudaklarını ve en önemlisi bana olan sevgisi ve aşkını. Hayatımın bir parçası değildi, hayatımdı. Bana bir mum hediye etmişti ve şimdi o mum başucumda duruyordu bense tavana odaklanmıştım. Işıl bizim eve taşınmıştı, artık ev arkadaşımdı. Ve Bertan'a söz vermişti beni hiç bırakmayacağına dair. İnşallah tutardı, artık sözlere de inanmıyordum ben. Bertan'dan sonra sözler bile inandırıcılığını yitirmişti.
Sina'lar artık o kadar sık uğramıyordu buraya, kırılmışlardı sanırım bana. Ama bu durum hiç umrumda olmadı. Çünkü yaptıkları tamamen saygısızlıktı. Bana özel videoyu ne hakla açıp izlerlerdi? Bertan iyi demişti onlara Işıl kadar güvenmediğini. Işıl adamın dibiydi.. bebeğimdi..
Sabah saat 11.10'u gösterirken Işıl odaya halay çekerek girdi. "Kalk kız oynayacağız." üstümdeki örtüyü kafama kadar çektim. "Defol!"
Üstümdeki örtüyü tek bir hamleyle çekip kenara attı. "Şemmammeeeeee!" diye bağırmaya başladı. "Bundan sonra da penguen dansı yapacağız."
Yatakta oturur pozisyonda durdum. "Dayayan dayı ben olayım nolur!" elinde tuttuğu mendili sallamaya devam etti. "Düşünmem lazım, hayatımda hep o dayı olmayı istemiştim." kısık bir kahkaha attım.
"Bende hep ala geyikte ki çocuk." ikimizde gülmeye başladık. "Eğer 5 dakika içinde aşağıda olmazsan o dayı ben olacağım!" diyip koşarak odadan çıktı. "5 dakikan başladı." diye de bağırdı merdivenlerden inerken.
Işıl benim çocukluk arkadaşımdı. Attığım her adımda, yaptığım her yanlışta dimdik yanımdaydı. Hayatımda birkaç iyi kilerimdendi. Ona sahip olmak huzur vericiydi. En mutsuz anınızda bile saniyeler sonra kahkaha atarken bulabilirdiniz kendinizi onun yanındayken.
Saçımı tarayıp aşağı adımladım. Kahvaltı sofrası hazırlamıştı, Bertan'ın sandalyesi boştu.
2,5 aydır kahvaltıyı sofrada bile yapmıyordum ben. Elime birkaç bir şey alıp odama çıkıyordum.
Sofraya adımladığımda Işıl içeriden çaydanlıkla geldi, Bende Bertan'ın sandalyesine oturdum.
Bunu gören Işıl hafif bir gülümseme takındı yüzüne. Ekmeğime reçeli sürüp bana uzattı. "Sen böyle annem gibi bana bakmaya devam edersen, kilo alacağım." diyip ağzıma tıkıştırdım ekmeği. "Normal bir ekmeğe bile senin elin değince ayrı bir lezzetli oluyor kız." bu sefer ben onun ekmeğine reçel sürüp ona uzattım.
"Yavaş yavaş eski haline dönüyorsun." Dedi Işıl duraksadım. "Alışıyorum, alışmaya çalışıyorum." dedim. "Yaşamaya, nefes almaya devam etmeye çalışıyorum."
"Çalışıyoruz." defi fısıltıyla. "Ne yapıyorsak beraber yapıyoruz." Gülümsedim. Gerçekten içten bir şekilde gülümsedim aylar sonra.
"Bugün dolaşalım." dedim. "Biraz gezmek istiyorum." Işıl ellerini birbirine çarptı. "Sonunda be kızım! Geri döndün aramıza."
"İyi geldi." dedim buruk bir gülümsemeyle. "Onu tekrar görmek, kalbimin tekrar atmasını sağladı.." Reçelli ekmeği tekrar ağzıma tıkıştırıp sofradan kalktım. "Ben hazırlanmaya gidiyorum, yarım saate inerim. Sofrayı da ben toplarım."
Sonunda ikimizde hazırlanıp çıktığımızda rüzgarlı havayı içime çektim. Toprak kokuyordu her yer.
Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktım. Bulutluydu, ama güneş arkadan bize bakıyordu sanki.
Yanımızdan geçen bir adam, Işıl'a sertçe çarptığında, Işıl afalladı. "Napıyosunuz ya! Özür bile dilemiyorsunuz!" diye bağırmaya başladım adamın arkasından. "Ciğerini söktü kızın, terbiyesiz." ben adama bağırırken olduğu yerde donakalan ışıla doğru adımladım. "Bir şeyin var mı Işıl?" elimde tuttuğum suyu ona doğru uzattım. "Kalbine mi denk geldi, canını mı acıttı ne oldu bir şey desene." Işıl kendine gelmiş gibi kafasını iki yana salladı. "İyiyim canım." dedi nefes nefese. "Hadi gidelim."
"Bak iyi değilsen, geri dönelim. Canın acıdı galiba." dedim sakince. Olumsuz anlamda kafasını salladı ve birkaç adım attı. "Yok, geri dönmek yok hadi." dedi başıyla yolu işaret edip.
Devam ettik, bir şey olmuştu ama ne olduğundan emin değildim. Sonrasında cafeye oturduk gezdik dolaştık ama Işıl hep durgundu. Durgun olması beni de etkilemişti.
Tekrardan eve döndüğümüzde Işıl'ın modu hep aynı devam etmişti. O adam Işıl'a çarptıktan sonra Işıl kendine gelememişti resmen.
Elimde tuttuğum patatesi kızartmalık şekilde keserken Işıl derin bir nefes alıp yanıma doğru yürüdü. Yüzündeki makyajı silmişti ve gözaltları oldukça mordu.
"İyi misin?" diye sordum ona çünkü merak ediyordum. "Hiç iyi durmuyorsun, endişeleniyorum."Olumlu anlamda kafasını salladı Işıl. "İyiyim." dedi kısaca ve bu bana hiç inandırıcı gelmemişti.
Çalan kapıyla konuşmamız bölündüğünde kapıya doğru adımladım, yüzünde motorsiklet kaskı olan biri elinde tuttuğu kutuyu bana doğru uzattı. Kim olduğunu bilmiyordum ama buna rağmen elindeli kutuyu alıp teşekkür edip kapıyı kapattım.
Işıl hala mutfaktaydı bende salona geçip kutuyu açmak istedim. Sanırım Bertan'ın süprizlerinden biriydi. Kutuyu açtığımda geçirdiğim şok, Bertan'ın öldüğünü duyduğum zamankinden daha büyüktü eminim.
Yüzlerce fotoğraf vardı, Işıl ve Bertan'ın. Dudak dudağa, kucak kucağa.
:)
🪞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALAN ÖLÜMLER ANITI
Ficção AdolescenteSözlerime karşılık ayaklandığında masanın üzerinde duran eldivenleri aldı. "Boksör'üm." dedi o sert ses tonuyla. O anda, babamın eskiden boksla ilgilendiğini ve bu işe hile karıştırdığını hatırladım. Çok küçükken babam boks izlemek için bizi yasa d...