***
Kusura bakmayın geç bölüm oldu çünkü kedim rahatsızlanmıştı.
Medyaya koyduğum müziği dinleyin lütfen.
Şarkı: Sia- Titanium.
İyi okumalar, AVCILAR.
***
Tenim karıncalanıyordu, içimde sıcak lavlar kaynıyor ve patlamak için zamanını kolluyordu. Çoktan üstümdeki her şeyi çıkarmıştım. Evde sadece iç çamaşırımla dolaşmam her ne kadar babamı rahatsız etse de umurumda değildi. Yanıyordum, içimde bir volkan vardı ve bir ejderha gibi alev püskürtmem yakındı. Artık sevmediğim kişilere sadece bir hohlamam yeterli olacaktı ve pof diye dünyadan külleriyle savrulacaklardı. Elimde tuttuğum buzu vücuduma sürüp durdum. Babam ise salonda eve yeni tuzaklar kurmakla meşguldü. Sanki tüm dünya onu yok etmeye gelecekmiş ve beraberinde de hepsini yanına alacakmış gibi davranıyordu. Dün gece ise sorulması gerekilen soruları yoğun duygularımızdan ötürü konuşamayacak durumda olduğumuz için ertelemiştik, içimizde birçok pişmanlık vardı ve ikimizde birbirimize soru soramayacak kadar cesur davranamıyorduk. Birimiz başlatmalıydı ama babam hiç almadığı sırasını salmış gibi görünüyordu. Top bendeydi ama kaleye sürme konusunda kararsızdım. Duyacağım şeylerin bendeki etkisini kestiremiyordum ve bu ödümü koparıyordu.
Derin bir nefes alıp, verdim. Evdeki tüm camlar benim yüzümden açık olduğu için babam kalın siyah kürk montuyla dolaşıyordu. Nefeslerini buhar şeklinde önünde uzatıp, arada ellerini ısıtmak için kullanıyordu. Buz tutmak üzere olan koltuğa kendimi attığımda koltuktaki buzların altımda kırılma sesini duydum. Boylu boyunca yattığımda az biraz nüfuz eden soğukla rahatlayarak derin bir iç çektim. Bir volkanın içine atılan su gibi hemen buharlaşmıştı.
Yerde karla kaplı halının üstünde duran babam daha sonra kalkıp, üstüne bir kürk daha geçirdi. "Kusura bakma, benim yüzümden götüne kadar donuyorsun ama evlat işte atsan atılmaz, satsan satılmaz. Çekeceksin kahrımı ihtiyar." dedim ve kocaman sırıttım.
Bana çok aşina olduğum gerizekalısın bakışını attıktan sonra gözlerini devirerek, tekrar önüne döndü. "O sokaktan yürümeyecektim işte," deyip oflamayı da unutmamıştı. Annemle tanışma anından bahsettiğini anladığımda dudaklarımda buruk bir gülümseme oluştu. "Çok konuşmada buraya gelip bana yardım et." dedi elindeki kabloları gösterip, yanına oturmamı işaret etti. Ofladığımda yanına gidip, diz çöktüm.
Gerilen atmosferi dağıtmak için kıkırdayarak konuştum."Seni ısıtmak isterdim ama tipim değilsin." dedim.
"Gerzek," dediğinde elime kabloları tutuşturdu. "Kırmızı ve mavi kabloyu..." sözünü kesip, lafa atladım. "Biliyorum ihtiyar, unuttun mu? Deli bir babam ve delileri aratmayan arkadaşlarım var. Pek çok şey öğreniyorsun istemeden," deyip omuz silkdim.
Ortam yine derin bir sessizliğe gömüldüğünde, "Bunları nereye koyacaksın." diye sordum. "Evin etrafına döşeyeceğim. Bir tanesini de evin altına" dedi.
"Neden evin altına?"
"Olurda savunmayı aşarlarsa diye hepsini patlatmak için" diye açıklama getirti. "İyi de eve girerlerse kaçamayız ki," diye açıklama getirdiğimde yine sessizleşmişti. "İçindeyken patlatacaksın," dediğimde nefesimi tuttum.
"İhtiyar bak..."
"Buna gerek kalmayacak merak etme. Güvende olacaksın." dedi babam.
"Sürekli bunu söyleyip duruyorsun ama sen ne olacaksın ya da arkadaşlarım. Arkadaşlarımdan sonsuza dek kaçamam ki," diye açıklama getirdiğimde, "Aptal biz önemli değiliz. Eğer sen ölürsen ya da onların eline geçersen tek ölen biz olmayacağız. Arkadaşlarını unut ve eğer bende onların eline geçersem sakın beni kurtarmaya çalışma. Kaç dediğimde sadece kaç." dedi babam ve anladığımı anlamak için gözlerini gözlerimden ayırmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ BEKÇİ
Fantasy**TANITIM VİDEOSU VARDIR.** Binlerce yıldır, nesilden nesile aileye geçen bir lanet. İki dünya arasındaki kapının koruyucusu olmaya zorlanan bir Bekçi. İki dünyayı birbirinden ayıran perdeyi korumak zor olamazdı değil mi? Tabii yaklaşan bir savaş ol...