***
İyi Okumalar, AVCILAR.
***
Çevremdeki bütün sesler etrafımı kuşatmıştı. Yükselen sesler kulaklarımı acıtıyordu. İçeriye doluşan soğuk hava dalgası bile içimdeki ateşi söndürmeye yetmezdi. Babam, beni tutup kendine çektiğinde sırtımı sıvazlamaya başladı. Gözlerim kararmaya başlıyordu. Küçük bir çocukmuşum gibi sarmalamıştı beni.
"Bir küçücük aslancık varmış
Babası onu çok çok severmiş.
Sen benim canımsın dermiş"
Küçükken sadece bir kez sinir krizi geçirdiğim zaman babam bu ninniyi bana söylemişti. Bu ninniyi en son sekiz yaşındayken dinlemiştim. Babam avlanmayı öğretiyordu ve bir geyiği öldürmem için bana baskı yapmıştı. Geyiği öldürmüştüm ama hayatımda ilk kez gördüğüm güzel geyiği öldürdüğüm içinde suçluluk duygusuyla krize girmiştim. Babam aynı o zamanki gibi bana sarılıp, ninni söylemişti. Ben sakinleşene kadar durmadan bildiği tek ninniyi söyleyip, durmuştu.
"Bunu istemiyorum. Yapamam..." boğazım düğümlendiği için sonlara doğru sesim kısıldı.
"Yapmak zorunda değilsin, ben bu yüzden buradayım. Bunca yıl seni onlardan uzak tuttum, yine yapabilirim."
Sürekli şehir ve isim değiştirmemiz, bana kolye vermesi... hepsi beni korumak içindi ama ben babamdan sürekli kaçtım, deli dedim. Bana çocukluğumu yaşatmaması yüzünden ona kızdım. Nefret ettim.
Meğer babam kocaman bir çınar olup, beni gölgesinde korumuştu.
Babama sıkıca sarıldım ve başımı boynuna gömdüm.
"Özür dilerim, baba."
"Bende özür dilerim, oğlum."
Sırtıma iki kez sorun değilmiş dercesine eliyle hafifçe pat patladı.
"Tamam, bu kadar duygusallaşma yeter yoksa duyguya kapılıp, seni öpebilirim." dedim ortamı yumuşatmak için.
Beni kendin uzaklaştırıp, kafama vurdu.
"Salak salak konuşma o kadar da delirmedim." dedi ve güldü. Bende güldüğümde biraz rahatlamıştım.
Beynim çok hızlı çalışıyordu ve aklım sorularla sarmalanmıştı. Gerçekleri öğrenme hevesimle bir mağaraya saklanma çelişkim beni tüketiyordu. Elimle alnıma dokundum, sanki dokunmamla aklımdaki sorular yok olucak gibiydi. "Baba, güçlerim var mı? Yani eğer bir bekçiysem kendimi korumam için güçlerimin olması gerekiyor değil mi?" aklımdaki sorulardan bir tanesi çoktan dudaklarımdan kaçmıştı.
"Evet, fark etmişsindir. Kulakların çok iyi duyuyor. Hızlısın ve aynı zamanda artık güçlüsün. Sadece alışman lazım, tabii bir de şu şimşek zımbırtısı gücün var."
"Yani etrafta pikachu gibi dolanıp, kızartma yapmamı mı bekliyorsun?"
"Yüksek voltlu bir pikachu'sun, evet."
Babama, sen ciddi misin bakışımı attığımda güldü.
"Çok tatlı bir pikachu'sun merak etme" dedi ve sırtıma güven vermek istercesine vurdu.
"Tanrım!"
Bedenimin gevşemesine izin verip, kendimi yere attım. Soğuk zemin altımda çatırdadığında rahatlamayla iç çektim.
"Peki, bu şimşeği nasıl kullanacağım?. Bir kullanma klavuzu vardır herhalde."
"Güçlerini kullanmayı öğrenmek sana kalmış, güçlerini sana annen öğretecekti ancak vakti olamadı. Tek bildiğim annen sağ kolundan şimşek çıkardığında etraf aydınlanırdı. Ses o kadar dayanılmazdı ki dayanılmaz ses yüzünden yere diz çökerdim" sesi sonlara doğru kısılmıştı sanki duymamdan ve bir başka şey sormamdan korkar gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ BEKÇİ
Fantasy**TANITIM VİDEOSU VARDIR.** Binlerce yıldır, nesilden nesile aileye geçen bir lanet. İki dünya arasındaki kapının koruyucusu olmaya zorlanan bir Bekçi. İki dünyayı birbirinden ayıran perdeyi korumak zor olamazdı değil mi? Tabii yaklaşan bir savaş ol...