İki gün sonra/ Pazartesi;
Gömleğimin düğmelerini ilikleyip, askıda duran ceketimi alıp giydim. Saat altı bucuğu gösteriyordu. Yine dinlenemeden ayaklandığım bir güne başlacaktım. Yorucu bir güne...
İlk hafta sonumu geçirmiş ve psikoloğa gitmiştim. Bana pek yardımı dokunmamıştı fakat onun için küçük benim için büyük bir adım atıp dün anneme sarılmıştım. Annem ise bu hareketime duygulanıp ağlamıştı. Babam ise bunun benimle ilgisi olmadığını annemin hormonlarından dolayı böyle yaptığını söyleyip beni kandırmaya çalışmıştı ama fark yoktu. Annem hep duygusaldı ve sanırım hepte böyle kalacaktı.
Çantamı alıp odamdan çıktığımda ev çok sessizdi. Bu sessizliliği özleyecektim. Bir kaç ay sonra bebek sesleriyle dolup taşacaktı çünkü. Bu bile beni ürkütüyordu. Ayakkabılıktan ayakkabılarımı alıp anahtarlarımla birlikte evden çıktım. Dün babam elinde iki araba anahtarıyla gelmiş ve birini bana vermişti. İşe artık her gün gideceğim için taksi parasından kurtulmuş olmam beni mutlu etse de şimdi de benzin parası vericeğim aklıma gelmişti. Kısacası artık arabam vardı.
Arabama binim çantamı yanımdaki yolcu koktuğuna koyduktan sonra çalıştırıp kemerimi taktım. Oteldeki yeni başlangıcımın ilk gününe geç kalmak istemiyordum. Zaten geç kalmayı sevmiyordum ama bu başka konuydu tabi.
Arabayı çalışan otoparkına parkedip son kontrollerini yaptım. Hazırdım. Her günkü gibi olacaktı işte. Yeni insanlarla konuşacak ve işimde iyi olduğumu kanıtlayacaktım.
Arabadan eşyalarımla birlikte inip, A bloğa geçtim. Güvenliğe selam verdikten sonra danışman masasında, kafasını masaya koymuş uyuyan Adayı gördüğümde gülüp yanına gittim. Bir insan masada uyurken bu kadar yayılabilirdi!
"Yapmayın Yiğit bey! Ada'yı kovmayın lütfen." Dedim hafif yüksek sesimle. Ada bir anda ayağı kalkıp azından akan salyayı sildi.
"Ne uyuması? yok öyle bir şey Yiğit bey affedin..." ona bakıp güldüğümde bana baktıktan sonra etrafına baktı. Kimseyi göremediğinde kaşlarını çatıp sandalyesine oturdu.
"Kızım yapılır mı bu şaka ya?"
"Çok tatlı uyuyordun. Biraz eyleniyim dedim ne var?"
"Tabi sen her gün bu saate kalkıp işe gelmiyorsun?" Değip kolundaki saate baktı. Onun vardiyası saat altıda başlıyordu ve saat yedi olmuştu.
"Bende iş saatlerine uyuyorum artık. Geçen gün Yiğit beyle konuşup karar verdik."
"İki güne kalmaz sende böyle olucaksın o zaman bak gör." Dediğinde gülüp masaya yaslandım.
Sabah kahvaltı yapmamıştım ve buna alışık olmadığım için acıkmaya başlamıştım. Burada ise bildiğim kadarıyla sekizde kahvaltı molası veriliyordu. Birdahaki sefer kahvaltıyı ihmal etmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİRZA
ChickLitÇocukluklarına dayanan bir aşk hikayesi Mirza ve Yiğit'inki. İkiside büyük şimdi belki ama hala çocuk. Mirza takıntıları ve korkuları olan bir çocuk iken, Yiğit büyümek zorunda bırakılmış bir çocuk mesela. Peki bir çocuk nasıl olur da takılıp düştü...