knew it already.
Ellerimin arasındaki eli sıkıca kavradım. Hava rüzgarlıydı, tenim soğuktu ancak kalbim sımsıcaktı. Sahil kenarında, kısa kısa sohbetler eşliğinde yürüyorduk. Sahil bomboştu, bu yüzden belimdeki ceketi üzerime giydirmişti ancak kendisinin üzerinde bir şey yoktu.Bir elim elinde, öbürüyse koluna sarılıydı. Topuklularımın çıkardığı ses dalgaların sesiyle birlikte boş sahilde eko yapıyordu. Rahatlatıcıydı, Melissa'nın sıcak teni, dalgalar ve üzerimdeki ceketten buram buram gelen kokusu. Kokunun kaynağı tam dibimdeydi aslında. Bu beni mayistirdiginda kendimi tutamadan esnedim. Buralarda basın olabilirdi, bu yüzden ellerimizi ayırmam gerekiyordu ancak içimden gelmiyordu. Temasımızı kesmek istemiyordum.
Yine de yavaşça elimi elinden ayırdım ve bu onun dönüp bana bakmasına sebep oldu. Bir iki adım yana kayarak etrafa bakındım. "Gazeteciler olabilir."
Şaşkınca bana baktı önce, sonra tıpkı benim yaptığım gibi etrafa bakındı. Çok tatlı duruyordu, olduğu yerde durmuş saskinca etrafına bakınıyordu. "Burada olacağını sanmıyorum, hem iki voleybolcuyu tanıyacaklarını ya da önemseyeceklerini sanmıyorum." Dediğiyle başımı iki yana salladım ancak yine de tekrar elini kavradım. Tıpkı az önceki gibi yürümeye devam ettiğimizde dudaklarım kendiliğinden aralandı. "Annemden dolayı magazine alışığım, oyuncu kendisi."
Kısa süreli bir sessizlik oldu. "Aranız nasıl?" Annemle aramız kötüydü, çocukken kariyeri için beni bırakıp gitmişti. Voleybolda adımı duyurmaya başladığımda ise geri dönmüştü, ondan hayatım boyunca haberim vardı elbette. Babam bahsederdi ve teyzelerimle yakındım. Aile fertlerini sürekli görsem de annem hiçbir zaman olmamıştı, 5 yıl öncesine kadar. Adım voleybolda duyulmaya başladığı an benimle iletişime geçmişti ve neden geçtiğini de biliyordum. Bir süre sonra medyaya benim çocuğum diyebilecekti. "Pek iyi sayılmaz. Onu pek tanımıyorum." Bu konuyu konuşmak istemediğimi anlamış gibi sustu ve baş parmağı elimin üzerini okşadı.
Yanımda sessizce durması bile bana güven veriyordu, güvenli olmadığını bilsem bile yanındayken başıma hiçbir şey gelmeyecek gibiydi.
İleride gözlerime çalınan bir tezgahla duraksadım. Bunun ne olduğunu biliyordum, bu yüzden Melissa'yı çekiştirirerek oraya yönlendim. Dilek feneri satan tatlı bi amca ışığın altında öylece oturuyordu. Bugün pek siftah olmadığı belliydi, kendisi hem üzgün duruyordu hem de tezgahında bir sürü dilek feneri vardı. Oldukça kısa, ve tatlı bir mizaca sahip amca bizi görünce gülümsedi. "İyi akşamlar amca, bir tane dilek feneri alabilir miyiz?"
"İyi akşamlar kızlarım, 40 lira tanesi." Amca ağır ağır yerinden kalktı ve tezgahtaki paketli dilek fenerlerinden birini bana uzattı. Bu sırada elim hızlıca çantamı kurcalıyordu. Amcayı daha fazla bekletmemek için cüzdanımı hızlıca buldum ve 2 tane 200lük çıkarttım. Amcadan feneri aldım, o ise parayı alıp üstünü vermek için cebine uzanıyordu ki arkamı dönerek öylece dikilen Melissa'nın elini tuttum. "Üstü kalsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
meftun, melissa vargas
Fiksi PenggemarOnu yeniden görmek fakat dokunamayacağımı bilmek acı vericiydi, bunu kendi ellerimle inşa etmiş olsam bile.